Ama Pardon
Şanlıurfalı olan da olmayan da arkasına bakmadan bu diyarlardan kaçıyor. Bilmem belki de şartlar olgunlaşmış olsaydı bizler de burada durmaz Türkiye ‘nin herhangi bir köşesinde filizlenmeye başlardık.Tıpkı hekimin hakimin ya da akademisyenin koşar adım uzaklaştığı gibi bizlerden. Bakınız bu acıklı mevzuların en canlı şahidi memleketin en candan insanı Profosör Saadettin Gürsöz bile öğrencilerin paşa babası ,can abisi hemşerimiz olmasına rağmen kaçıyor bu bereket saçan topraklardan. Sosyalleşme alanlarının, kültürel ortamların, akademik potansiyelin çoktan seçmeli sebeplerle olgunlaşamadığı bir kentte bir de üzerine toprak uğrunda onlarca insanın toprağa düşürüldüğü böylesi bir şehirde eklemlenip gelişmek istemiyorlar. Hak vermek iç acıtsa da haklılar.Gelişmiş ,sakinlik ve uzlaşı içinde yaşamaya alışmış insanlar medeniyetin doğduğu,insanın huzur dehlizlerinde kaybolduğu Mezopotamya’da barınamıyor. Mezopotamya’nın diğer kanayan yarası ise insanlarının ,var olsunlar dost sevmez ,hemşerisinin gelişimine katlanamaz Urfalılar’ın da sayesinde istenilen konumlara ulaşamaması. Bu iki kriz birleşince yaşanmaz ve çıkılmaz bir döngü başlıyor. Ama pardon Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucusunun barınamadığı bir şehirde kendi halinde bir kadeh şarap içenler,onlarca yetimin hakkını yiyenden daha günahkardı değil mi ?