Urfa ve İktidar Üzerine…
Bu şehirde doğdum. Nerede, ne zaman ve nasıl öleceğimi bilmiyorum. Ancak; her defasında bizi ötekileştirme hazmedememe anlayışına sahip bazı Urfalılara, ölürsem mezarımın Urfa’da olacağını kesin bir hüküm ile söyleyebilirim. Zira; bu şehir, her şeyi ile içinde yaşayan her kesimden herkesindir. Bu şehirdeki herkesin ortak yaşam alanıdır. 37 yıllık gazetecilik hayatımda hep bu şehrin ortak çıkarları, ortak değerleri adına mesleğimi icra etmeye çalıştım. Aynı şekilde de elimden geldiğince mesleği mi ilk günkü idealist duygu düşüncelerle de icara etmeye çalışıyorum. İlgili kurumların istatistiklerine göre, Urfa; Türkiye’de en fazla kütük kaydına sahip en büyük il. Evet büyük bir iliz. Tarihi sıfırlayan tarihimizle, medeniyetlere ev sahipliğimizle, sanatçımızla, legal, illegal siyasetçilerimizle, tarımımız, sazı sözü, sesi, sineması, mutfağı velhasılı kelam her şeyi ile büyük hem de büsbüyük bir şehiriz. Ama neylersiniz ki, tüm bu büyük özelliklerimize karşın, birkaç küçük adamın, birkaç küçük hesaplarının sürekli galip geldiği binlerce yıl geçmişi olmasına karşın, geçmişi 50 yıl öncesine dayanan şehirlerden de çok geride kalan bir şehiriyizde… Geçenlerde Ankara’daydım. Ankara’da ülkenin önde gelen, iktidar cephesinde söz sahibi bazı siyasi figürleriyle, değişik zamanlarda bir araya gelme, Urfa üzerine özel sohbetlerde bulundum. Bu sohbetlerin hemen hepsinde, söz döndü dolaştı Urfa’nın iktidarın yanında olup, olmadığı sorusuna geldi. Ne de olsa Urfa iktidarın belki de Türkiye’de “son kalesi” sıfatıyla kalmış tek şehriydi. Bu soruya şu tespitimle cevap verdim. Hepinizin malumudur, bizlere aktarılan tarihi kronolojiye göre Nemrut, Hz. İbrahim’i Urfa Kalesi’nde bulunan iki (Sütun) mancınığın arasına kurdurttuğu özel bir salıncak vasıtası ile onu Balıklıgöl’ün şimdiki yerinde, yer alan ateşin içine atmıştır. Gerçi bazı tarihi veriler Urfa Kalesi’nin inşaası ile Hz. İbrahim’in ateşe atılması efsanesi arasında binlerce yıl zaman farkını iddia etsede bize anlatılan tarih hep böyledir. Tarih bize, Nemrut’un Hz. İbrahim’i ateşe attığını aktarır. Aynı tarih, ateşe atılan Hz. İbrahim’in ateşini söndürmek için bir kertenkelenin ağzında taşıdığı su ile ateşi söndürmeye çalıştığını yazar. Yine aynı tarih bize (-ki o devirde nasıl bir teknoloji ile anlaşıldığını bilmiyorum) topal bir sineğin Nemrut’un kulağından girerek Nemrut’un ölümüne yol açtığını yazar. Ama ne hikmetse, ateşe atılanın Hz. İbrahim’in peygamber olduğunu, onu ateşe atan Nemrut’u, ağzında su taşıyan kertenkeleyi, Nemrut’u öldüren topal sineği yazan tarih önemli bir detayı aktarmaz. O da şudur: Ateşe atılan bir peygamberdir bunun bir tek kişide olsa ümmetinden bir kimsenin İbrahim’i ateşe atan Nemrut’a karşı çıktığını, bu uğurda canından olduğunu yazmaz. İbrahim ateşe atılırken, kimse gıkını çıkarmamış, kim bilebilir belki de kaleden atılırken hangi noktaya düşecek diye taze Urfa fıstığı yiyerek iddiaya bile tutuşmuştur… Aslında, bu detay bize şunu vermiştir. Urfa tarih boyunca her zaman kim iktidar ise onun yanında yer almıştır… Bundan dolayı rahat olabilirsiniz dedim. Sonra “Peki Göbeklitepe için ne söylersiniz” dediler. Onu da farklı bir tespitle aktardım. Göbeklitepe için söylediklerimizi de bir sonraki yazımıza bırakalım. Sonraki yazımızda hem Göbeklitepe’yi hem de bazı ilçe belediye başkanlarımızın çalışmalarını irdeleyen görüşlerimizi gazetecilikteki ustam Naci İpek’in “Başka Urfa Yok” şiarı ile paylaşalım. Hayatı doğruları ve Urfa’yı seven herkese saygılarımla