VASIFLI İŞSİZLER
Son yıllarda gazete ilanlarında yahut online platformlarda karşılaştığımız tanımlamalardır: vasıflı/vasıfsız işçi. Alanında uzmanlaşmış, kendini yetiştirmiş kişilere vasıflı denirken onlara kıyasla alanda tecrübeye sahip olmayanlar ise vasıfsız olarak adlandırılır. Peki gerçekte bu ayrım hayata geçirilebiliyor mu? Sanmam. Büyük büyük şirketlerden tutun da küçük işletmelere değin liyakatin alaşağı edildiği zamanlar yaşıyoruz. Kamu kurum ve kuruluşları da bundan nasibini almıyor mu dersek haksız bir sitem olmaz. Üstten kimlerin isminizi verdiği, kimlerle kan bağınızın olduğuyla eşdeğer artık alabildiğiniz işler, ücretler… Hal böyle olunca da uzmanlık alanlarınızın işe yaramadığı, Yaşar Kemal’in de dediği gibi demirin tuncuna kaldığımız yerdeyiz. Vasıflı işsizlerin türediği bir coğrafyayız artık. İşverenlerde vasfın ve liyakatin yok edildiği günden beri iştahlı patronlar tıpkı kendileri gibi vasıfsız personeller türetedurdu. Hoş o çokça gördüğümüz ilanların çoğu da vasıfsız personeller üzerine. İşkur’un 1 kişilik temizlik personeli ilanına 1500 üniversite mezunu gencin başvurduğunu biliyor muydunuz? Umudun bel bağlandığı pamuk ipliğine bakar mısınız… Peki ederinin çok altında ücretlere mesleklerin icra edilişine nereden bakalım. ODTÜ mezunu mühendisin asgari ücret talep edişindeki çaresizlik… Kendini yeterince yetiştiremeyişinden mi? Hepimizin ağzına pelesenk olan iş beğenmeyişinden mi? Ülkenin mühendise ihtiyaç duymayışından mı? Bunlar bir nebze olsun içe su serpme, vicdanlarımızı rahatlatma girişiminden öte cevaplar değil. İyiden iyiye vasıfsızlaştırılan kolluk personeli alımlarına ne demeli? Elinizi çarptığınız her üç kişiden birinin polis/asker edildiği bu sistemin hibesi sonsuz değil ya? Söylemesi ağır gelse de yeri boşalan şehitlerimizin hızla yerinin dolduruluşundan mı bu istihdam alanı? Rıza ve hevese sıkı sıkıya bağlı bu meslekler sırf kendini sağlama alma güdüsüyle yapılabilir mi? Yapılamadığı için değil mi onca kolluk kuvvetinin sineyi milletten uzaklaştırışı? Elbet baş göz üstüne olanlarımıza selam olsun. Sözün kısası özün anlamı bu yamalarla bu devran daha ne kadar sürer bilinmez. Ancak bize bir Nazım ümitvarlığı lazım: Bugün Pazar, Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün Bu kadar benden uzak, Bu kadar mavi, Bu kadar geniş olduğuna şaşarak Kımıldamadan durdum. Sonra saygıyla toprağa oturdum, Dayadım sırtımı duvara. Bu anda ne düşmek dalgalara, Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım. Toprak, güneş ve ben Bahtiyarım...