CHP Adalet Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Gökçe Gökçen, Sosyal Demokrasi Vakfı'nın (SODEV) 31. Olağan Genel Kurulu’na katıldı. Gökçen, burada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Gökçen’in konuşması şöyle:
"Vakfımızın başkanlığını yürüten sevgili Rasim Şişman ve arkadaşlarına teşekkür ediyorum. Bugün seçilecek olan yeni yönetime şimdiden başarılar diliyorum. Sosyal demokrat düşüncenin ülkemizde önemli temsilcisi olan SODEV için kurucu, yönetici ve başkan olarak emek veren herkesin fikirlerinin ve emeğinin bugün ne kadar kıymetli olduğunu tekrar gördüğümüzü düşünüyorum.
Türkiye ve dünyada bir krizler dönemi yaşıyoruz. Rusya-Ukrayna krizi, Filistin işgalinin geldiği durum ve Gazze’de insancıl hukukun bile yok sayılması, Gürcistan’da demokrasi açısından kaygı veren gelişmeler, etki ajanlığı yasası, Amerika Birleşik Devletleri’nde yönetimin değişmesi ve yeni yönetimle beraber sosyal medyadan devletlerararası ilişkilere, kadın haklarından Avrupa Birliği politikalarına, birçok konuda dünyanın artık farklı bir dönemi tartışıyor olması önümüzdeki süreci dikkatle takip ve Türkiye’nin konumunu yeniden tarif etmemizi gerektiren bir sürece işaret ediyor.
"Siyaseti yargı aracılığıyla dizayn etmek isteyen bir Erdoğan rejimi yürürlükte"
Türkiye’de bir taraftan halkın geniş kesimlerini sistematik olarak yoksullaştıran bir hükümet politikası, diğer yandan sosyal güvenceleri daha da zayıflatmaya, sendikaların gücünü azaltmaya ve örgütsüz bir toplum yaratmaya kararlı bir siyasi akıl devrede. Kadınların katledildiği bir ülkede 'aile yılı' ilan eden, ailelerin ne durumda olduğunu Narin Güran ve Sıla Bebek davalarında gördüğümüz, fakat bu davaları da aydınlatmaktan kaçınan bir akıl devrede. Bunların yanında halkın yerel yöneticilerini seçme hakkına saygı duymayan, siyasi rakiplerini kendi belirlemek ve siyaseti yargı aracılığıyla dizayn etmek isteyen bir Erdoğan rejimi yürürlükte. Bir yanıyla adını koymamakta ısrar ettikleri ve ne olduğu hakkında kamuoyunu aydınlatmadıkları bir 'süreç' varken, diğer yanıyla savcılıklar aracılığıyla Kürtlerin batıda siyaset yapmasına engel olma amaçlı itibar suikastleri ve yargı operasyonları düzenleniyor. Tam da bu krizlerin ortasında Türkiye ve dünya, her zamankinden daha fazla sosyal demokrasiye ihtiyaç duyuyor.
"Yıllardır tutulan ve iktidara boyun eğmemenin bedelini ödeyen Selahattin Demirtaş’ı anıyorum"
Ülkede ve dünyada yaşananların doğru tahlil edilmesi ve geleceğe sorunların tutarlı çözümlerini içeren, değerlerimizin yalnızca bir idealizmin hayalleri değil, gerçekçi ve faydalı çözümleri işaret ettiğini gösteren, umut dolu, doğru bir yol gösterilmesi için, sosyal demokrat düşüncenin gelişmesi, kuşkusuz, en önemli etmenlerden biri olacak. Bu yüzden üzerimize düşen çok büyük bir sorumluluk var. Burada her gün soruşturma evrakları, gözaltı kararları, tutuklama metinleri, iddianameler okurken, siyasetçilerin siyaset yerine hukukla uğraşmak zorunda olduğu bir yerden ifade ediyorum.
Biz burada bulunurken bazı arkadaşlarımızın, farklı görüşlerle fakat ortak bir iyi niyetle ülkemizin geleceği için uğraşan çok değerli insanların soruşturma geçirdiği, cezaevinde tutulduğu bir yerdeyiz. Gezi’de hep beraberdik, bizim yerimize cezaevinde bulunan Tayfun Kahraman, Can Atalay, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Osman Kavala’nın isimlerini anmak isterim. 114 gün sonra hakkında, okurken metni yazan savcının yerine utandığım bir iddianame yazılan Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer’i, Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’ı, suçlamalara baktığımda, Kürt oldukları ve siyaset yaptıkları için suçlandıklarını anladığım belediye meclis üyelerimizi, gazetecilik faaliyeti sebebiyle cezaevine konulan Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’ı, attığı bir tweet sebebiyle tutuklanan akademisyen Çiğdem Bayraktar Ör’ü, bir suç yakıştırması değiştirilerek başka suçlar icat edilip, iktidarın rahatsız olduğu anda tutuklanan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ı, dün hakkında hüküm verilip ertelenen Nasuh Mahruki’yi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı olarak yıllardır tutulan ve iktidara boyun eğmemenin bedelini ödeyen Selahattin Demirtaş’ı anıyorum.
Tüm hak ihlallerine karşı, hepimize mücadele gücü verenin değerlerimize olan bağlılığımız ve hakikatin gücüne olan inancımız olduğunu biliyorum. Gezi’de benim kuşağımın çok sevdiği ve kullandığı bir slogan, bugün, tam de yeni bir soruşturmanın açıldığı bugün, yeniden ve bambaşka bir umudu simgeliyor. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz.”
Kaynak: ANKA
Yorumlar
Kalan Karakter: