"Atatürk'ün bir büstü vardı Urfa'da bir de heykeli; diliyordum olmasını Şair Nabi, Şehit Nusret ile Onikiler'in de heykeli...
Ne bir kuyuda, ne de kuytuda, sanki cibinlikli bir gülistan yatağında, asırlardır uykudaymış
"Urfa Adamı heykeli"
Insanlığın 1.80 metrelik bu en eski eseri kalkıp vurmamıştı henüz "put cehaletine" silleyi...
1963 ile 1970 yılları arası dönemini anlatmaya çalıştığım "URFA'DA O ZAMANLAR" adlı manzumemde özellikle değindiğim Urfa Adamı Heykeli'nin diğer adı Balıklıgöl Heykeli'dir. Gerçek insan boyutlarında ve formunda yapılmış (bilinen/bulunan) en eski heykeldir. Balıklıgöl’ün hemen kuzeyinde, eski Urfa evlerinin altında, büyük su kaynaklarının yanında olduğu anlaşılan Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem'e ait büyük bir yerleşimde ortaya çıkarılmıştır. Üç ana parçaya kırılmış halde bulunmakla birlikte genel bütünlüğünü korumaktadır. Bir erkeği betimlediği düşünen heykelin yüz hatları tam belirgin değildir. Derin göz çukurlarına siyah obsidyen parçalar yerleştirilmiştir. Göğüs bölgesinde V şeklinde takıyı andıran bir şekle sahiptir. Ayakları yoktur.
Saçları ve sakalı kazınmış (tıraşlı) ve ağızsız olarak resmedilmiştir. Ağzının olmaması konusuna, yüzde maske olduğu için ağzın görünmediği, betimlenen kişinin bazı sırları sakladığının göstergesi olduğu gibi açıklamalar getirilmiştir.
Elleri göbek hizasında önden bitişiktir. Müzesi'nin eser kataloğunda "heykelin esas olarak erkek cinselliğini sembolize ettiğinden kuşku yoktur" ifadesi yer almaktadır.
Urfa Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmekte olan eserlerden beni en çok etkileyen iki buluntudan biri oldu Urfa Adamı Heykeli....
Neden mi bu etkilenme?
Çünkü, bu heykeli M.Ö. 11.000 ila 9.500’lü yılları arasında yani yaklaşık 12.000 sene önceki en eski Urfa'da yine eski bir Urfalı yapmış olmalıdır diye düşündüğüm içindir bu etkilenme...
Binlerce yıl sonra ise karanlık dehlizlerde dinciliğin ürettiği put korkusu sebebiyle; ne Şair Nabi, ne Şehit Nusret, ne Onikiler ne de diğer
insan değerlerimiz Urfa meydanlarında heykelleriyle de yad edilmeleri mümkün olamıyor da o nedenledir bu etkilenme...
***
Peki Heykel ile put aynı şey mi?
Değildir elbette...
En önemli farklarıysa; heykellerin genellikle estetik bir değere sahip sanatsal ifadeler, putların ise dini veya dinsel amaçlar için yapılan nesneler olmalarıdır.
Yani her yapılan heykel put, her yapılan put da heykel değildir...
Kur’an’da canlı varlıklarının resimlerini çizmenin, karikatürlerini veya heykellerini yapmanın haramlığıyla ilgili bir şey olmadığı gibi (Maide 5/110), (Sebe 34/13), (Ra’d 13/16), (Tur 52/35,36), (Hacc 22/73,74), (Enbiya 21/52-54) konuyla alakalı ayetlerde bunun helalliğini gösteren ifadeler mevcuttur.
Allah’tan başkasına kulluk etmek kişiyi dinden çıkaran bir küfürdür şüphesiz. Bu nedenle bir heykele, insana veya güneş, ay gibi doğa cisimlerine tapmak da aynı şeydir.
Ancak hiç kimsenin, bir şeye ibadet etmesinden hareketle, o şeyin kendisinin veya imalatının haram olduğu da söylenemez. Bir kavim uçağa tapıyor diye, uçak üretiminin haram olmayacağı gibi...
Yani Kur’an heykel yapımına karşı çıkmaz, heykellere tapmaya karşı çıkar.
Süleyman a.s’ın heykel yapımını emretmesiyle İbrahim ve Musa a.s’ın heykellere tapılmasına karşı çıkması arasındaki fark, heykel yapımının helalliği ve haramlığının ancak yapılma amacına bağlı olduğunu göstermektedir.
Allah’tan başkasına tapılması amacıyla heykel yapımının haramlığı hususunda hiçbir şüphe yoktur. Süleyman a.s yaptığı gibi mübah gerekçelerle heykeller yapılmasının helalliğinden de şüphe edilmemelidir.
***
Kanuni Sultan Süleyman'ın sadrazamlarından Pargalı İbrahim Paşa putun estetik düşünceden ziyade onun varlığının önemli görüldüğünü; ilkel duyguları ve şükranları sunmak için yapıldığını bildiği gibi, heykelde ise estetik ve sanatsal duygu önemli olduğunu ve medeniyete ve sanata hizmet etme aşkı ile yapıldığını bilenlerden olmasına rağmen ona da bühtan atıyorlar "putçu" diye...
Döneminin şairi Figani'nin ona yazdığı hiciv halk arasında yayılıyor:
"Dü İbrâhîm âmed be-deyr-i cihân.
Yekî büt-şiken şod yekî büt-nişân."
(Cihan tapınağına iki İbrahim geldi
Biri put kırıcı, diğeri ise put dikici)
İbrahim Paşa, savaş sırasında kazandığı üç heykeli sarayının bahçesine koydu diye hicveden Figani bu beyitin cezasını neticede kellesiyle ödüyor.
Günümüzün tüm Figanilerine rağmen çok şükür ki, her heykele put denmeyeceğini bilen aydın insanlara rast gelmeleri nedeniyle gün yüzüne çıkartılıp varlıklarını sürdürebiliyor Göbeklitepe, Karahantepe, Haleplibahçe ve Urfa'nın diğer buluntuları..
Yoksa onlar da ya betona ya cehalete kurban edilmişlerdi çoktan...
Aslıgiller'in 21 ferdinin hepsinin gözlerine Haleplibahçe Mozaik
Müzesi'nin bıraktığı doyum zenginliğiyle Urfa Arkeoloji Müzesi'ne adım atarken Dünya'nın en önemli müzelerinden birine girmiş olduğumuzu inanın tahmin etmemiştik..
DEVAM EDECEK...
Yorumlar
Kalan Karakter: