Hz.Eyüp Peygamber Sabır makamını ziyaretimizden sonra yöneldigimiz eski Urfa'nın etrafını çevreleyen surlarından günümüze ulaşabilmiş Mahmutoğlu Kulesi yakınında otobüsümüzden inip programımıza yürüyerek devam ediyoruz...
Öğlen güneşi üstümüze adeta kadayıf şirini sıcaklığıyla süzülüyor...
Ingiliz ve Fransız işgaline karşı Urfa'daki direnişin simgelerinden olan Mahmudoğlu Kulesi'ni saygı ve minnetle selamlayıp kapalı olduğu için giremedigimiz Kent Müzesi'ni geçerek Beykapısı'na varıyoruz...
Beykapısı Mahallesi, medeniyetler beşiği Urfa'nın, suriçi yapısını ve mahalle kültürünü bugünlere taşımış ama şimdi kendisi korunması ve özen gösterilmesi gereken bir mihenk taşıdır Urfa'nın...
Kara Musa Camisi'ni solumuzda bırakıp herbiri ayrı güzellikte Urfa evlerinin sıralandığı daracık ama ruhu engin sokakta ilerliyoruz...
Sokağın hemen girişinde sağdaki ilk tedirbedeki(çıkmaz sokaktaki) birinci evin köse başındayız.
Bu evin yalnız Türkiye'de değil, dünyada bir ilki basarmış Jinekolog Operatör Doktor Eyüp Kayışlıgil'in doğup büyüdüğü baba ocağı olduğunu anlatıyorum gruptaki arkadaşlara...
Merhum Eyüp abi, hastane morgundaki ölü bir annenin karnındaki ikiz yavrunun canlı olduğunu tespit ediyor...
Ölmüş annelerinin karnında en fazla 1 saat yaşama şansları olan o ikizleri inanılması şaşılacak bir operasyonla çıkartıyor. Dünya tıp tarihinde bir ilk olan bu hamleyle Yüce Allah'ın onlara verdiği ömürlerini dünya gözüyle yaşamalarına vesile oluyor ikizlerin...
Tedirbeden sonraki ilk ev o mahallenin bilge insanlarından merhum Hacı Namık Alptekin Efendi amca ile sağlığı daim olsun damadı nadide bir Urfalı Ramazan Taplamacı abinin evleri...
Bitişikyapı ise Üstat Halil Biner'in bir yazısında saray yavrusu olarak tasvir ettiği, rahmetle andığım dedelerimden Musa Ağa'nın köşkü, baba ocağım...
Kapısına bakarken 60'lı yılların ilk yarısına, çocukluk günlerime gidiyorum...
Tehcir döneminde sahiplenilmiş olduğunu yıllar sonra oğrendiğim ama bizim hep öz ninemiz olarak bildiğimiz Naciye ninemin dini bayramlarda elini öptüğümde, mendile şekerle beraber sarmış olduğu 2,5 demir lirayı beni öperek, koklayarak cebime koyuşunu yaşıyorum yeniden...
Kültür gezisindeki bir insan, hele de yıllar sonra doğduğu yerlerde ise, geçmişinin geleceğinde ve aynı zamanda eğer ömrü var ise, geleceğinin tarihi olacağı günlerinde değil midir?
Yürüyoruz Urfa evlerinin çevrelediği Beykapısı Mahallesi sokaklarının bugününde...
"Müze Şehir Urfa"nın o evleri ki, nahit ve kesme taştan yapılı, heyadlı, zerzembeli, eyvanlı, çardaklı, kuş takalı, her biri ayrı güzel evlerdir...
"Kim o" takalı, duvarları cemelli, enikli ve haclı kapılı, kabaltılı, tetirbeli Urfa sokağında ilerliyoruz 58 Meydanı'na doğru...
Bir elimi geçmişimin tutuyor olmasının güveni ve diğer elimi tutan geleceğimin verdiği heyecanla...
DEVAM EDECEK
Not: Fotoğraf katkıları için Burhan Akar ve İbrahim Bayam kardeşlerime teşekkür ederim..
Yorumlar
Kalan Karakter: