Doğu kültürlerinde, özellikle Kürt toplumlarında saç; sadece güzelliğin bir unsuru değil, kadının kimliği, onuru ve duygularının ifadesidir. Saçtan bir tutam kesmek ve onu bir başkasına vermek, tarih boyunca sözsüz ama derin anlamlar taşıyan bir ritüel olmuştur. Kadın, saçından bir parça vererek aslında yüreğinden bir parça vermektedir. Bu eylem bazen aşkın itirafı, bazen kavuşamamanın ağıdı, bazen de bekleyişin nişanesi olmuştur.
Bir Tutamın İçindeki Binlerce Duygu
Bir kadının saçından bir tutam kesip sevdiği erkeğe vermesi; “Sana güveniyorum”, “Sana aidim”, “Seni bekleyeceğim” gibi cümlelerin suskun halidir. Çünkü kadının saçına dair her dokunuş, toplumsal ve kültürel kodlarla örülüdür. Özellikle Kürt dengbêj anlatılarında ve halk hikâyelerinde bu simgeye sıkça rastlanır.
Mesela “Xezal û Siyabend” anlatısında Xezal, sevdiği Siyabend’e bir tutam saçını verir. Bu saç, Siyabend’in hem yol azığı hem de kalbine saplı bir nişane olur. Bir diğer örnek olan "Berfîn û Reşo" hikâyesinde, Berfîn’in Reşo’ya verdiği saç tutamı, ayrılığın hüznüyle yoğrulmuş bir sadakat simgesidir. Dengbêjlerin dilinden düşmeyen bu motif, sözlü kültürün en estetik metaforlarından biridir.
Mem û Zîn’de Saçın Anlamı
Ahmedê Xanî’nin klasik eseri Mem û Zîn’de saç, doğrudan kesilip verilme şeklinde olmasa da, aşkın ve duygusal bağlılığın güçlü bir sembolü olarak öne çıkar. Özellikle Mem’in, Zin’in saçlarının kokusuyla kendinden geçmesi ve bu kokunun onun için bir yaşam kaynağı haline gelmesi, saçın sadece fiziksel bir özellik değil, aynı zamanda aşkın ruhsal ve manevi bir ifadesi olduğunu gösterir.
Zin’in saçları güzellik, tutku ve ulaşılması zor bir aşkın temsili olarak anlatılır. Mem’in Zin’e duyduğu aşk, onun saçlarına olan hayranlığıyla derinleşir. Bu durum, saçın doğrudan verilmeden bile bir bağlılık ve özlem simgesi olabileceğini ortaya koyar.
Mem û Zîn’deki bu anlatım, saçın Doğu kültürlerinde ne denli anlam yüklü olduğunu bir kez daha gözler önüne serer. Saç, bazen bir tutam olarak verilerek bazen de sadece hayal edilerek, sevdanın en sessiz ama en etkili dilidir.
Saç: Hem Vedanın Hem Umudun Sembolü
Saç, aşkın kokusunu taşıyan bir hatıra, bekleyişin somut karşılığı ve duygusal sadakatin en dokunaklı nişanesidir. Kadın, belki de toplum içinde açıktan söyleyemediği duygularını o tutam saçla anlatır. Bu saç bazen bir mendile sarılıp cepte saklanır, bazen bir sandığa konur, bazen de dua gibi taşınır.
Göç ve ayrılık türküleri, bu sembolün taşıyıcısıdır:
“Bir tutam saçını aldım / Koynumda sır gibi saklarım
Gittiğim her yerde senin kokunla avunurum…”
Bu mısralarda geçen saç, fiziki bir nesne değil; duygusal bir sığınaktır. Sevilenin yokluğunda, onun yerine geçen bir varlıktır.
Bir Sembolün Siyasetle Buluşması
Tarih boyunca insanlar, aidiyet ve güven hissettikleri kişilere sadakat göstermiştir. Aşkın simgesi olan saç, siyasette de benzer bir anlam taşır. Seçmenlerin bir lidere ya da partiye oy vermesi de, bir anlamda ona “bir tutam saç” vermek gibidir. Bu eylem, sadece bir tercih değil; aynı zamanda bir sadakat, bir umut, bir inanç beyanıdır.
Bir kadının saçını kesip sevdiği adama vermesi, “Sana inanıyorum, seni bekleyeceğim, sana bağlıyım” demekse; seçmenin sandıkta oy verdiği kişiye güveni de böyledir. Oy pusulasına bastığı mühür, bir saç teli kadar kıymetli bir güven belgesidir. Çünkü seçmen de duygularını yüksek sesle haykıramaz belki, ama oyla konuşur. Kalbinde sakladığı arzuları, gelecek hayallerini, beklentilerini bir zarfın içine koyup sandığa bırakır.
Tıpkı dengbêjlerin anlattığı hikâyelerdeki gibi, seçmen de bazen umutsuz ama sadıktır. Bazen de bir tutam saçı eline alan ama sahibine ulaşamayan bir sevgili gibi, kırgındır. Ama her halükârda, siyasetin dili de, halkın duygusu da o bir tutam saç gibi sessiz ama derin anlamlarla örülüdür.
Sonuç Olarak Bir Tutam Saç:
Bu küçük ama derin sembol, sadece bireysel bir erdemin değil, toplumun vicdanında yankı bulan bir çağrının ifadesidir. Kadının saçını kesip vermesi nasıl bir fedakârlık ve cesaret örneğiyse, siyasetçilerin de bu incelikten ve anlamdan ders çıkararak kendilerini değil halkı önceleyen bir duruş sergilemeleri gerekir. Zira gerçek değişim, sembollerin ardındaki anlamı kavrayabilenlerle mümkündür. Bu kavrayışın yalnızca bugünün değil, yarının siyasetinde de yerleşik bir değer haline gelmesi gerektiğine inanıyorum. Ve bunu 40 yıllık bir akademisyen, gazeteci ya da köşe yazarı kimliğimle değil; bu topraklarda yaşayan sıradan bir vatandaş olarak söylüyor, herkesin bu hassasiyeti içselleştirmesini temenni ediyorum.
Hayatı, doğruları, yaşamı ve Urfa’yı yürekten seven herkese saygılarla.
Yorumlar
Kalan Karakter: