Kıymetli okurlarımdan birisi “Bu haftaki yazınız acısız olabilir mi lütfen?” diye bana mesaj göndermiş. Olabilir elbette. Neden olmasın ki? Hayat elbette acıdan, acılardan ibaret değil. Aslında hayat insanın bizatihi kendisidir bence. Yani insan ile ilgili her şey hayattır. Hayata dair her şey de bizzat insanda yaşamaktadır. O zaman; acı da, sevinç ve hüzün de, mutluluk, umut ve huzur da hayatımızın içinde hep var ve var olmaya da devam edecek diyebiliriz.
Hayata ve insana dair zaten bütün yazdıklarımız.
Yaşanmışlıklarımızı yazıyor ve paylaşarak çoğaltıyoruz. Sözümüzü önce nefsimize, sonra okurlarımızın nefsine söylüyoruz.
O zaman buyurun bu haftaki “acısız” yazımıza.
…
Bendeniz, hissetmeye inanırım. Dolayısıyla hissedilmenin de mümkün olduğunu söylerim.
Hissetmek; hem de zamanı, mekânı ve imkânı aşarak hissetmek, “kendini hissettirmek isteyenin” yüreğimize nakşettiği, bizde görmek istediği bir haslettir. Yani hem ilahi hem insanidir hissetmek.
Öyle olmasa sevdiğimizi, sevdiklerimizi görmediğimizde özler miydik hiç? Burnumuzun direği, yüreğimizin bütün telleri titrer miydi böyle hasretten? Analar çocuklarını, çocuklar analarını; genç kızlar yavuklularını, sevdalılar sevdiklerini düşünebilir miydi bu kadar?
Hasret ve kavuşmak arzusu bu kadar tütebilir miydi bütün gönül bacalarımızda?
Bilen mi hisseder?
Hisseden mi bilir?
İnsan hissettiğini mi bilir?
Bildiğini mi hisseder?
Daha böyle çok soru sorabilir, farklı cevaplar arayabiliriz. Bu “derin” soru ve cevapları başka bir yazımızın konusu yapabiliriz diyerek biz yeniden hissedişimize dönelim:
Sevmek zaten hissetmektir.
Her şey hissetmekle başlar.
Yüreğinin tenha sokaklarından birinde farklı bir kıpırdanma hissettiğinde, belki de o ana kadar hiç tanımadığın özel birinin ayak sesleridir duyduğun ve varlığıdır, hissettiğin. O anda hissedilmeyi, hissedilme ihtimalini düşünmezsin sevmeye başlarken. Seni saran, kuşatan ve sana farklı heyecanlar yaşatan şey senin hissettiklerindir.
Hesabın, kitabın yoksa, hissedilme beklentin yoksa sen her şeye rağmen ve her şeye değer bularak hissetme yoluna koyulmuşsun ve gönül ülkende bir fetih başlamış demektir.
Hissettiğinin kendi gönül ülkesinde neler olduğunu bilmezsin, bilemezsin.
Sormazsın da. Soramazsın.
Sonra içinde büyür o tatlı hissediş. Karlar büyütür, yağmur büyütür, hüzün büyütür. Umut büyütür hissedişini. Bahar büyütür; börtü, böcek… gönül bahçende açan her çiçek büyütür. Her baktığında O’nu gördüğünü hissedersin. Yüreğini çıkarmış, yerine O’nu yerleştirmişsindir en derine.
Bir kere yola çıkmıştır ırmaklar. Ve hissedebilen bilir ki bütün ırmaklar denizlere kavuşmak için yola çıkar. Her sızıntı, her dere, her çay büyütür ırmakların akışını. O hissetmek değiştirir senin dünyaya, insanlara, sevgiye, umuda, özleme bakışını.
Yunus Emre gibi düşünmeye, düşündüğünü Yunus diliyle söylemeye başlarsın:
Beni bende demen, bende değilim
Bir ben vardır bende, benden içeri…
Artık sen, sen değilsindir!
Senden içeri birisi vardır. Bir hissediş… Seni kaplayan, kuşatan; seni bambaşka yaşatan birisi vardır içinde. Gittiğin yere O’nu da götürürsün. Çünkü sana şah damarından daha yakındır asıl hissettiğin. O’nu da gezdirirsin kendinle. Gittiğin her yere gelir seninle birlikte. Mırıldanarak bildiğin bütün isimlerini, sığınırsın O’nu hissedişine.
Zaten sendedir O!
Artık sen O’na aitsindir bütün benliğinle!
İçindedir. En derininde… Bu, her şeye rağmen hissetmektir.
Baktığına O’nunla bakarsın. Dokunurken de, koklarken de, üzülürken de, sevinirken de, korkarken de O’nunlasındır. Ümit ve korku arasındaki med cezirlerin bu hissedişinin eseridir. Her şeye değer bularak ve her şeye rağmen hissedebilmişsen bu gelgitlerde “ümit” tarafında kalırsın ve umulur ki sonunda mutlaka kazanan olursun.
Bunun hesabı kitabı yoktur. Olmamalıdır da!
Çünkü artık sen, sen değilsindir!
Sevginin bir başka adıdır bu hissediş.
Belki de asıl adı budur sevmenin de, bilmenin de, inanmanın da!
Hissetmektir: Sevdiğinle birlikte yeryüzünü, gökyüzünü, sevinç ve hüznü.
Hissetmektir, yüreğinin sıcaklığını: Birlikte duymak, birlikte nefes almaktır O’nunla adeta.
Sen neredesin, neresindesin bu hissedişin? Aynı şekilde hissediliyor musun? Bunları düşünmezsin hissederken. Adı “aşk” olur. Sevmek olur. Gördüğünde kavuşmak ve sarılmak her şeyi unutup; görmediğinde özlemek olur adı, hasret olur yakıp kavuran.
Ötelerde buluşmak olur belki de asıl vuslatın adı.
Belki sen de yine Yunus gibi söylersin hissederek:
Senin aşkın beni benden alıptır
Ne şirin derttir bu dermandan içeri…
Ey Sevgili!
En Sevgili!
Ben, bendeki SEN’i işte böyle hissediyorum ve yaşıyorum.
Çünkü SEN bana hep şah damarımdan daha yakınsın, biliyorum.
Bırakma beni bu dünya gurbetinde yetim ve mahzun.
Uzatma yürek sürgünümüzü artık n’olursun!
Yorumlar
Kalan Karakter: