Anadoluda "Söz uçar, yazı kalır", ile İngilizlerin güzel bir sözü vardır " yazıya dökülmeyen hiç bir şeyin geçerliliği ve anlamı yoktur" diye.
Bir hayli ağırlaşan bilgisayarıma format atmadan, mevcut arşivini tararken, 2005 yılında, kaleme aldığım, urfahaber'de yayınlanan "Hepimiz Suçluyuz" isimli yazımın içeriğinin aradan neredeyse 14 yıl geçmesine rağmen sanki bu gün için yazılmış, bugünleri işaret etmiş ve ülkenin bu günkü durumunu anlattığını gördüm.
Noktası virgülüne dokunmadan olduğu gibi sizlerle paylaşıyorum.
"HEPİMİZ SUÇLUYUZ"(*)
Nedense son günlerde ülkemizde bir savaş çığrtkanlığıdır almış başını gidiyor. Sanki bu yaşanılanlar daha önce yokmuş, şimdi ortaya çıkmış gibi tavır sergileniyor. Hiç bir kimse zor olanı başarmak istemiyor, işin kolayına kaçıyor..
Birisini, birilerini yani etle tırnağı istemediniz mi, en kolayına kaçar kestirip atarsınız.
İnsanlar ölür kimsenin umurunda değildir. Ateşin düştüğü yerdeki acı nedir, acıyı yaşamayan bilemez.
Çünkü, ölen insanlar raporlara, haber bültenlerine sadece rakam ve isim olarak düşmüştür. Oysa bir inasnı yetiştirmek, ne zordur. Ne zahmetlidir. Bir kurşun gelir, verdiğiniz emeği bir kaç saniye içinde alıp mezara götürür...
Aslına bakarsanız bu ülke üzerinde yaşayan herkesin, her bireyin, her canlının, bir kertenkelenin, bir kelebeğin hatta bir hamam böceğinin bile bu vatan üzerinde enaz bu ülkenin sahipleri kadar hakkı vardır...
Provakasyona geliyoruz. Hemde dost sandığımız bizi çuvalı ile ağırlayanların provakasyonuna. Bizi bataklığa çekmek istiyorlar. Hem de kurtuluşu olmayan bataklığa. Belki ağır gelecek bu yorum bazıları için. Bizi onlar dost görmüyor, bizler onlar için kağıt havludan, maşadan başka birşey ifade etmiyoruz... Hep deriz " Bir Türk Dünya'ya Bedeldir " ama nedense göz ardı eder düşünmeyiz onların bir lirası bizim bir milyon üçyüzelli bin liramız. Nasıl eşit olabilirz. Nasıl aynı düzeyde olabiliriz. Dinimiz ayrı, töremiz ayrı, ahlakımız ayrı, insanlığımız apayrı..
Sonra birileri özellikle gençlerimiz çıkar, dağdaki ölüsü için, diğeri çatışmada şehit düşen yarbayı, uzman çavuşu için " Şehitler Ölmez " diye bağırır. Fakat yılların emeği ile bir gül gibi sevgi ve zahmetle büyüyen can ölmüştür... Yoktur artık. Sadece karşılıklı sokağa taşan kin vardır. Nefret ve ötekileştirme vardır. Artık; İntikam kini vardır.
Artık kendimizi sorgulamanın, aynayla yüzleşmenin zamanı gelmiştir . Hep söylenir durur " 1071'de", "Çanakkale'de", " Kurtuluş Savaşında ", " Kıbrıs Barış Harekatı' nda "omuz omuza çarpıştık bu cennet vatan için.
Dedem Kürttü. Adı; Tacettin'di 21 yaşında Kurtuluş Savaşında Ruslara karşı girdiği çatışmada Malazgirt yakınlarında mitralyöz ateşi ile şehit düştü. Şuan Malazgirt'te Hasan Paşa Köyünde yatmakta.
Urfa'da Tacettin Dedemin amcasıoğlu yine kendi gibi adaşı Urfa'lı H.Fazıl Mustafa'nın muhacir adamı Tacettin Urfa Kurtuluş Savaşı'nda Fransızlar tarafından şehit edildi. Şanlıurfa'da şehitlikte yatmakta. 1974'te Kıbrıs Barış Harekatı'na piyade komando olarak katılan, savaşta Gazi olan ve hayatını Malazgirtte, Hasan Paşa Köyü'nde çifçilik yaparak sürdüren babamın amacasıoğlu, Sultan amcam bu ülke için savaştı. Hiç biri ve onların torunu olan ben, hiç bir zaman Şanlıurfa'dan İstanbula'a pasaportla gitmeyi düşünmedik, su saatten sonra da düşünmeyiz.
Çünkü; bu ülkenin hamurunda en az Türkler, Araplar, Çerkezler, Lazlar ve diğer tüm etnik unsurlar kadar benimde hamurum, benim de tuzum var..
Evet, yukarıda da dediğim gibi. Provakasyona geliyoruz. Hemde dost sandığımız, dost yüzlü yalancıların bizi çuvalı ile ağırlayan conilerin, İranlı sözde din adamlarının, dev silah ve petrol tüccarlarının provakasyonuna.
Biliyorum birileri çıkacak şimdi vatan millet sakarya diye nidalar atacak. Onlar her devirde var olmuşlardır. Var olacaklardır da... Çünkü, çeteye bulaşmışsan, mafyacılık ayağındaysan önce takım tutar gibi söz de milliyetçi olacaksın sonra bu nidaları atacaksın... Ne de olsa ülkedeki yükselen trend bu.
Aslında bu sorunu çözmenin tek yolu var. Onuda İsmet İnönü çok güzel söylemişti " Bu ülkede yaşayan namuslu insanlar, en az namusuzlar kadar cesur olmadıkça, ülke düzelmez " ...
Bundan bir kaç gün önce yazdığım bir yazımda bir iki gün sonra kutlayacağımız 11 Nisan Bayramı etkinliklerinde temsili SACO Savaşı'nın neden yer almadığını vurgulamıştık. Bazı aklı kıt ve dost yüzlü yalancılara yakın olanlar bizi topa tutmuştu...
Oysa biz bu mizansenin yaşaması gerektiğini vurgularken, o savaşta, bu şehirde o dönemde yaşayan, Türk'ünün, Kürd'ünün, Arabının nasılda omuz omuza çarpıştığını ve ayrılık, nifak tohumları olmadan güç birliği, kader birliği yaptığını yeni nesillere aktrmak, onlarda kardeşliği geçmişimizi nerden geldiğimizi ne yapmamız gerektini anlatmak için söylemiştik.
Ama nedense hayal dünyasında olan gençlerimizi, Çanakkale'yi geçemeyenlerin torunlarının beyinlere şırınga ettiği yozlaşma, asimile etme doktorini ile, hayali Televole kültürüne alıştırdık. Uyuturcu ile tanıştılar, hırsızlığı, banka hortumlamayı ulusal kahramanlık olarak alkışladık. İlk Öğretim Gençliğinin beynine Eli Kanlı Polat Alemdar tiplerini soktuk. Genetik yapılarını değiştirdik..
Hepimiz suçluyuz. hepimizin payı var. Kimse yoğurdum tatlı demesin... Bunlar yaşanırken kaç tanemiz haykırdı. Sustu. Susmak onaylamaktı. Hani dostumuz, Irak'a barış götürüyordu... Türkiye'de, Irak'ta, İran'da, Suriye'de, Afrika'da kısaca tüm Dünya'da Çocukar ölüyor. Çocuklar...
Haberiniz var mı?
Yapmamız gereken zoru başarmak.
İnsanı kazanmak barşı getirmek adına, iş bize düşüyor yani İnönü'nün dediği söze geliyor " Bu ülkede yaşayan namuslu insanlar, en az namusuzlar kadar cesur olmadıkça, ülke düzelmez " ... Bu da silahla değil; eğitimle, bilimle, sevgi ile şefkatle, sınırsız ve sınıfsız kardeşlik aşkı ile olur.
Selam olsun ülkesi için toprağa düşenlere. Ülkesi için gerçekleri, kralın ve kralcıkların çıplak olduğunu haykıranlara, selam olsun
Hayatı doğruları ülkesini ve Kardeşliği seven herkese saygılarımla
(*) Bu yazı ilk olarak 28 Temmuz 2005 tarihinde urfahaber.net'te yayınlanmıştır
Yorumlar
Kalan Karakter: