Büyük Avusturya imparatorluğunda kral bir ferman yayınlar!
Fermana göre o günden sonra ölüm haberleri "Çan" sesi ile halka duyurulacaktır!
Ve buna göre çan bir kez çaldığında halktan biri ölmüştür! İki kez çaldığında kraliyet veya devlet ahalisinden önemli birisi; üçüncü Kralın ölüm haberidir artık!
Gel zaman git zaman bir akşam çan tam dört kez üst üste çalar! Kraliyet sarayı, halk, sokaklar da herkes şaşkındır. Nasıl olur da dört kez çalar? Öyle ya kraldan büyük kim olabilir ki?
Ve tez zamanda açıklama gelir: Kimse değil ama herkesten, herşeyden daha değerli olan "ADALET" ölmüştür!
KÖR SAĞIR DİLSİZ BİR MİLLET OLDUK!
Çok değerli bir büyüğümden bu meseleyi dinlerken birden bire kulak zarlarımı delen bir uğultu koptu! İşkence gibi ve dayanılmaz...
Etrafıma baktım neler oluyor diye. Üzerinde renkli kefenler, yüzleri maskerli sürüyle insan seli akıyordu sokaklarda.
Kör, sağır, dilsiz...
Ve 1 ile 4. çanlar çalıyordu sadece! Ne çok cenaze namazı kılınıyordu 1. çan sesinde!
Yüzleri solgun, yorgun, masum, mazlumlar ölüyordu!
Fakir fukara, sahipsiz ve dayısı, ayısı, parası pulu, jopu olmayan garipler onar onar, yüzer yüzer düşüyordu!
Oy ben öleyim, kimsesizlerime!
Sonra 4. çan sesinin geldiği yere doğru koştum! Uzaklarda bir yerde ulu orta musalla taşına konulmuş; boylu boyunca uzanmış bir ceset!
Her yerinden yaralı ve belli sahipsiz, kimsesiz...
Doğru dürüst yıkamamışlar bile hatta sırtına saplanmış hançerin keskin ucu kalbinin tam ortasından dışarıya bakıyor!
Gözleri dağlanmış, ellerinde paslı kelepçeler ayaklarında prangalar var bu cesedin!
Omuzları delik deşik, bacaklarında sayısız kurşundan beter yaralar!
Ama biliyor musunuz; üzerine yamanmaya çalışılan bütün kötülüklere, mor kana ve kire rağmen babayiğit biri olmalı diye geçirdim içimden!
Boy, pos dalyan gibi maşallah!
Ama garip işte. Üzerlerinde cüppeler olan üç beş delikanlıdan başka kimse yok musalla taşının etrafında!
Usulca yaklaştım birisine ve sanki birileri duyacak hissi ile "Kardeş kim bu musalla taşında yatan yiğit?" dedim.
Boynu büküldü sonradan avukat olduğunu öğrendiğim genç adamın. Boğazı düğümlendi... "O kim biliyor musun?" dedi yutkunarak.
"O hepimizin ağabeyi ADALET!"
O an sanki ciğerimi söküp elime verdiler! Adalet yiğidinin vücuduna saplanmış bütün zehirli okları kalbimin orta yerine sapladılar sanki. Canım öyle bir yandı ki...
"Peki, de bakalım hele; kim, kimler neden linç ettiler bu yiğidi? Ne yapmış olabilir ki bu kadar hunharca katlettiler?"
Bir süre imamı bekledik gelmedi! Cenaze namazını bir savcı kıldırdı! Birkaç hakim, avukat omuzladılar tabutu! Peşlerine takılıp hep birlikte kimsesizler mezarlığına gittik. Ben de birkaç kürek toprak attım ve hayat kaygısından unuttuklarımdan arta kalan birkaç dua okudum ruhuna!
Gerisin geriye dönerken o genç anlattı cinayeti! Önce DEDAŞ faturaları, zulme varan uygulamaları vurmuştu adaleti! Sonra kriptocu fetöcülerin iftira attığı ve işinden aşından edilmiş on binlerce öğretmen, asker, polis, doktor, hakim, savcının acısına dayanamamış kalp krizi geçirmişti!
Tefeciler en zehirli oklarını saplamıştı Adalet yiğidinin sırtına!
Aç, açıkta kalmış çocukların, evlatlarına ekmek alamayan işsiz anne babaların, mülakat zulmü ve torpili ile ataması yapılmayan masumların, süresiz nafaka zulmü ile yuvaları dağılan çaresizlerin, madde bağımlılığına kurban verdiğimiz ve kurtaramadığımız gençlerin, çapsız, liyakatsız siyasilerin sömürdüğü kimsesizlerin kurşunları delik deşik etmişti bedenini.
Bileklerinde ki paslı kelepçeler memleketimde "Terör var!" algısı ve yalanı ile masum Kürt gençlerini mapus damlarına iten siyasilerin işkencesi idi!
O prangalar ise daha bu sabah tiwitter da "İntihar edeceğim!" diye haykıran bir KHK mağdurunun duyulmayan çığlıklarına aitti.
Belediyelerin içini boşaltan birkaç vurguncu başkan, siyasetçi ise üzerine kızgın yağlar dökmüştü Adaletimin oy ben öleyim!
"Hepsini anladım da; kalbini ortadan ikiye bölen o hançeri kim sapladı?" dedim.
Durdu genç adam. Avukatlık cübbesini çıkardı ve yere bıraktı! "Hep birlikte biz sapladık" dedi ağlayan bir çocuk sesi ile!
"Susarak, görmeyerek, anlamayarak ama en önemlisi de birbirimize sevgimizin bittiği yerde haksızlığa karşı dillerimizi şeytana satarak..."
Henüz ADALET yiğidinin acısına alışmamışken 5. çan çaldı! Kara haber tez duyulur ya; "KARDEŞLİK öldü! dediler." "Kim vurduya gitmiş!" diye eklediler.
6. Çan çaldığında tahmin ettim, "VİCDAN" ölmüştü! Diri diri yakıp kurutmuştu gözü doymaz para baronları!
Bir çığlık yükseldi 7. Çanın ardından. Aynı yumurta ikizleri olan PAYLAŞMAK & BÖLÜŞMEK kardeşleri de kaybetmiştik!
Derken ardı ardına çaldı çanlar. KOMŞULUK, AŞK, SEVDA, VEFA, SEVGİ...
İnsanı insan yapan ne varsa güzelden yana; bir biri ardına öldürüldüler, öldürdük!
Ellerime baktım, kirli kan içinde! Kendimden utandım, yüzüme takılı insanlık maskesinden.
Yerde yatan ve işkence ile ayakları kesilmiş köpek yavrusundan utandım, ateşe verilmiş kediden, zehirlenmiş köpek sürüsünden...
Sonra yer gök tacize, tecavüze uğramış çocularımızın yüzleri ile doldu bir an! Kızgın bakıyorlardı bana. Kimisi de kırgın! Çaresizliğimden utandım, hiç bir şey yapamamaktan.
Ve sofrada aşımızdan, sokakta arabamızdan, silahımızdan sonra gelen kadınlarımızın cansız bedenlerini gördüm! Hepsi ağlıyordu acı içinde.
Kuzularına hıçkıran anaları, işsiz babaların gözyaşlarını gördüm...
Hani sokak ortasında sözde namus belasına öldürdüğümüz, saçının teli, eteği, makyajı bahanesi yetmedi: Salt aşık olduğu için öldürdüğümüz kadınlarımız!
Aldattığımız, yok saydığımız ve sadece cinsel obje görüp dört duvar arasına hapsetiğimiz kadınlarımız...
22 gündür Urfa'dayım. Hem yerel seçim sürecini yerinde takip etmek hem canım annemin yanında olmak için.
Ve gördüm. Urfa'nın dört bir yanından çaresizliğin, acının çığlıkları yükseliyor!
Her biri bir parçamız olan cenazeler kalkıyor durmadan! Çanlar çalıyor ve görmüyoruz her çalan çan sesinde çocuklarımızın geleceği ölüyor, insanlık ölüyor!
SABAHATTİN CEVHERİ'NİN BÜYÜKLÜĞÜ!
Bunca cenaze arasında ve kulak zarımı patlatan çığlıklar ortasında canım yanıyor! Bronşlarım dolmuş, göğsümde garip ağrılar yorgun kalbim tekliyor üstelik!
Sabahın seherine kadar kaçıyor uykum. Kipriklerim bir gram uykuya hasret, göz bebeklerim kanlanmış derken ite kaka saat 08 gibi dalıyorum.
Sanırım iki saat geçiyor üzerinden ve telefonum çalıyor! Arayan 2 milyon Urfalı'nın aylardır heyecanla gelişini beklediği; oysa önceki gün kalemimden düşen satırlarda hayal kırıklığımın sebebi Sabahattin Cevheri!
"Ekrem'im; öncelikle seni bu kadar üzdüğüm, kırdığım için üzgünüm ve özür dilerim!" diyor.
Yarı uykulu şaşkın ama bir o kadar gurur duyuyorum Sabahattin Ağabey ile!
Öyle ya; bu sözleri basın toplantısından sonra kendisini siyaseten yerden yere vuran bir yazara söylüyor.
ÖRNEK OLSUN!
Bakınız; rezil bir basın ve gazeteci algısının ortasında yaşıyoruz!
Gazetecinin eleştirince, hakkını teslim edince ya yalaka ya düşman edildiği, adam yerine konmadığı rezil bir zaman...
Hele de; istediğini yazmayan gazetecinin ya tehdit edildiği (Feriştahına boyun eğmem, denemeyin bile) veya utanmaz iftiralar ile karalandığı bir zaman.
KİM YEDİ LAN PARALARIMI!
Öyle ki; ben de çok çektim bu onursuz ithamlardan!
Bir dönem Faruk Çelik'i ağır eleştirdiğim için Fakıbaba ve diğerlerinden 100 bin almış dediler!
Sonra Faruk Çelik ile görüşünce kendisinden 300 bin almıştım ama bu kez de Fakıbaba'nın fake sayfa trolleri para istediğimi, vermeyince saldırdığımı iddia ettiler terbiyesizce...
Nihat Çiftçi'den de 150 bin koparmışlığım vardı ;)
Hatta bir gazeteci 5 konser karşılığı oda altı ayda M.Emin Özçınar ve ekibinin burnumdan getirdiği 25 bin liralık faturamı "SANATÇI GÖRÜNÜMLÜ SANATÇI" başlığı ile haber yapıyor; haberde şantajla Mehmet Ekinci ve Nihat Çiftçi'den fatura karşılığı 50-100 kopardığımı iddia ediyordu utanmadan.
Savcının dediği gibi şikayetçi olsam donuna kadar alırdım ama arkadaşın alacak donu yoktu...
İl Milli Eğitim müdürü bu şehre hizmet etti dedin ama ondan da harçlık aldığım iddia edildi!
İ.Halil Yıldız vekilin yakını troller sık sık para alamadığım için eleştirdiğimi ima ettiler. İstemişim alamamışım vay vay vay!
İstesem alırdım hem de öyle bir alırdım ki ama benim kirli paraya ihtiyacım olmadı bilin...
Ne paralar teklif edildiği zaman heybemin notlarında kayıtlı beyler!
"Mesela yeter ki kalmama yardımcı olsun 500 bin gönderecem!" deyip "Herşey para değil; sana omuz verecem!" dediğim oysa şimdi ısmarlayacak çayı olmayan o aday gibi!
O adaya da sıra gelecek elbet...
Aslında kimse bilmez. Kime destek verdiysem onlar boynuma doladı yalnızlığı!
Ekmeğim çalındı onları savunurken ama görmediler bile...
M.Kasım Gülpınar ismi için sanatımı, gövdemi, başımı gözümü kırpmadan vereceğimi cümle alem bilir.
Ondan da 300 bin almışlığım varmış!
Ulan iyi de dün kredi kartının ancak ekstresini ödedim behey benamuslar!
Sizin deyiminiz ile iki milyona yakın paramı kim, hangi şerefsiz çaldı lan?
KAFANIZA VURA VURA!
Bakınız; başta kendisi yazmayı bilmediği için köşe yazılarını eski bakan basın müşavirine yazdıran; her seçimde sırtını Ak Partiye dayayarak kurum ve kuruluşlardan; samimi olduğu milletvekillerinin sesini dinleterek ve şantajla mütahitlerden fatura alan sözde basın duayeni olmak üzere; gazeteciliği ayaklar altına alan herkesin kafasına vura vura gazeteciliği ve Ekrem Arpak gerçeğini öğreteceğim.
Ulan bir avuç onurlu isim hariç topunuzun okunması benim %15'mi bulmuyor.
Ulan her devrin yalaka ve şehirde karşılığı olmayan zavallı isimlerisiniz...
Harçlıkçı konumuna getirdiğiniz gazeteciliğin onurunu sonuna kadar savunacağım.
Ama en önemlisi artık her seçimde gerçek gazetecilerin haklarını gasp etmenize müsaade etmeyeceğim.
İsmi geçen ve bana para verdiği veya isteyip de alamadığım kim varsa hodri meydan... Soğan yemedim ağzım koksun.
Sizler gibi harçlıkcı olmadım her adaya etek altında yalakalık yapayım.
Sizlere zorla kesilen fatura koçanlarının seri numaralarını yayınlatmayın bana!
Bana çamur atanın aklını alırım aklını. Beni kendiniz ile bir tutmayın.
CEVHERİ'NİN DÖNÜŞÜ!
Gelelim sayın Sabahattin Cevheri'nin gazetecilik onurunu okşayan, ağabeylik, büyük siyasetçi duruşuna yaraşır telefon görüşmemize:
Bir insan bu kadar mı mütevazı bu kadar mı kalben konuşur?
Uzun uzun konuştuk ağabey kardeş gibi. Urfa'ya, Urfalı'lara ve Urfaspor'a olan sevdasını, projelerini anlattı.
Görüşmemiz söyleşi sözü ile son buldu. Çok yakında Ekrem Arpak'ın kaleminden bomba gibi bir Sabahattin Cevheri söyleşisi geliyor.
Peki, bu şehrin yaşayan siyasi devlerinden olan Sabahattin Cevheri sizce neden kendisini eleştiren Ekrem Arpak'a kardeşim diyor, üzdüğü için üzüldüğünü ifade ediyordu sizce?
Merak etmeyin ey çakal takımı; sandığınız gibi para teklif etmiyor; ABA altından sopa göstermiyordu...
Çünkü o siyasetin inceliğini, nezaketini iyi bilen ve isyanımı anlayan biriydi.
Çünkü Ekrem Arpak o yazıda ne Sabahattin Cevherinin şahsına ne Cevheri soyadına haksızlık, halsizlik etmemiş; sadece "Hayal kırıklığı yaratmaya hakkın yok; çünkü Urfa halkının senden beklentisi çoktu" demiş ve Cevheri bu haklı isyanımı görmüştü.
Çünkü Sabahattin Cevheri bu şehrin önemli bir değeri ve bu seçimde hatırı sayılır bir kitlenin umuduydu.
O büyük umudun basın açıklaması böyle olmamalıydı ve Ekrem Arpak yalakalık olsun diye alkışlamaz yazardı.
Hepsi bu.
Ve dinlediğim Cevheri dolu doku sürprizlerle, gümbür gümbür gelecek gibiydi.
Bakalım ve kendisine her şeyi soracağım...
Artık belediye başkanı olursa 2.5 milyonluk ihale alırım ;)
Ama öyle yağma yok: Bu kez paramı kaptırmam hırsızlara ;)
ÇANLARI ÇALDIRAN SKM!
Sabahattin Cevheri eleştirisi yazımın altına "Sıkıysa Zeynel Abidin Beyazgül'ü de eleştir görelim!" diye not düşen zavallılara gelince:
Ulan, bu ülkede adı soyadı, makamı ile bakanı, vekili, bürokratı, genel müdürü benim kadar eleştiren başka birisi mi var?
Hanginiz benim kadar yürekli yazabildiniz de bu ithamla geldiniz?
Şimdi bakınız; Ak Parti dahil hiç kimse seçimi çanta da keklik olarak görmesin...
Ve buradan Zeynel Abidin Beyazgül'e sesleniyorum: Her seçim döneminde SKM'nin etini sömüren 4-5 kişilik çakma gazeteciden kurtulmazsanız başta ben olmak üzere bu şehrin basın desteğini alamazsınız!
Bu şehir de sadece bir TV kanalı, üç köşe yazarı var gibi paranın cukkası yine bunlara gider; mesela benim çeyreğim kadar okunmayan o çapsızlara para yağdırılır; yine birilerine kurumlardan, mütahitlerden fatura kesilirse önce ben dikilirim karşınıza!
Ne SKM'den ne sizden şahsi bir tek kuruş istemiyorum ama ne kendimin ne de bir avuç onurlu gazetecinin hakkını yedirmem...
FAKİR FUKARA İLE BULUŞ BEYAZGÜL!
Sayın BEYAZGÜL'E sesleniyorum. Zengin yeraltı yerüstü kaynaklara, tarıma elverişli topraklara ve turizm kalıntılarına rağmen bu şehrin büyük kesimi yoksuldur.
İşte bu kesime git Beyazgül. Onlara umuda dair bir şey söyle mesela.
Daha ilk basın toplantısında Sabahattin Cevheri'yi eleştirdik proje nerde diye.
Çık halkın umuduna ışık tutacak projelerini açıkla.
Ak Parti de seçim havası yok!
Cılız paylaşımlar, yine bildik isimlerin vole vurmak için iyi yaptığını iddia ettiği saçma sapan haberler ile seçimi kazandığın yanılgısına düşme sakın.
Ceylanpınar başta olmak üzere Viranşehir, Bozova, Halfeti, Suruç, Birecik ve Harran ile Akçakale gitti gidiyor mesela!
Kendinizi kandırmayın sakın. Derhal bir sinerji yaratmak zorundasınız...
İktidar partisinin BŞ adayısın sen. Çok daha güçlü durmalı, kitleleri çok daha fazla kucaklamalısın.
GÜLPINAR DERHAL SAHAYA İNMEZSE!
Bakınız; kim ne derse desin ben gerçekleri yazarım. 22 gündür Urfa'yı dolaştım.
Size anlatıldığı gibi değil şehrin havası!
Ve size tavsiyem: Ne yapıp edip M.Kasım Gülpınar'ı derhal meydana davet edin.
Kolkola girin Gülpınar ile hatta diğer milletvekilleri Gülpınar ağabeyliğinde birleşmeli.
Birlik beraberlik resmi ve güveni ancak böyle verilir.
"İşsizlik, sanayileşme, turizm, tefecilik, DEDAŞ zulmü, madde bağımlılığı, Suriyeli göçmen, yeşil alan, tarım ve hayvancılık " sorunlarına dair cevap bekleyen çözüm projelerinizi açıklayın.
Kaldı ki Urfa halkı Beyazgül'ün temiz geçmişini bilir sever ama Gülpınar vicdanı, güveni, vizyonu ile birleşmemiş bu temizlik üstüne birkaç çapsız, çıkarcı gazetecinin şişirmesi ile derin bir hayal kırıklığına yol açar bilesiniz.
Şehri umutla ayağa kaldıracak uçuk kaçık olmayan şeyler söyleyin.
İlçelere, köylere gidin. Gençleri, akademisyenleri, STK başkanlarını, bilge adamları dinleyin.
Saha da mücadele edenleri görün ve değer verin.
Not: Bakmayın ağır eleştrime; Sabahattin Cevheri önemli bir kitlesi ve bütün kitleleri kucaklayan bir duruşla geldi.
Çanlar herkes için çalıyor bilesiniz.
Yorumlar
Kalan Karakter: