GÜLBAHAR'I SİZ SOLDURDUNUZ!
Yayınlanma :
16.07.2019 19:08
Güncelleme
: 16.07.2019 19:08
Yüz hatlarında geçmişin belirgin izleri kalınlaşıyor, senelerin siyahını çaldığı saçı sakalı ağarıyor insanın. Dizlerde eski kuvvet yok, kollar serçenin kırık kanatları gibi bitkin ve gözlerinin feri sönüyor yavaş yavaş...
Bir de bakmışsın ki birkaç metre beyaz kefene sarılı naçiz bedenin tabuta konulmuş gidiyorsun!
Bitiyor ömür dediğin… Öyle ya; bu dünya Sultan Süleyman'a kalmadı, sana mı kalacak görüyorsun ama nafile: Geriye iyiden, güzellikten yana biriktirebildiklerin kalıyor sadece.
Veya tek anının dahi telafisinin mümkün olmadığı derin pişmanlıklar, ahlar, vahlar arasında gidiyorsun...
Zaman, yer farklılıkları dışında hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadığımız hayat hikâyesinin yolculuğu budur.
Birkaç gün önce sarı sıcak simli fistanı ile gurbet elin çamurlu kanal sularında gözlerinin feri solan Gülbahar bacımın yaşadığı hayatı yaşayarak başlayan çocukluğum: Bir o kadar asi, ötelenmiş, derin yokluklar ortasında direnerek geçen gençliğim ile devam etti...
Biri sol kaşımın ortasında duran onlarca derin izleri taşır bedenim gençlik kavgalarımdan kalan...
Çocukluğum, Kenan Evren ve arkadaşlarının ülkeyi kan gölüne çevirdiği darbe yıllarına denk geldi maalesef!
Hani sağcısı, solcusu yüzlerce gencimin sorgusuz sualsiz darağaçlarına asıldığı acımasız yıllar...
Erivan radyosunu hışırtılar altında dinlerken bula bildiğimiz kasetçalar da (Teyp) bin bir korku ile kendi türkülerimizi dinlerken, Şivan Perver'i sevdiğimiz senelere denk geldi gençlik çağlarım. Kimliğimin, dilimin yasak; Kürt olmanın günah sayıldığı vakitler yani!
Daha o zamanlar D.Ü.Ç şimdi ki TİGEM Ceylanpınar şubesinde benden olana yapılan haksızlık toy zamanlarımın ilk acısı olarak düşüyordu kalbe…
Çünkü yiğit, yağız, zeki Kürt gençliğim okuyor birer ziraat mühendisi olarak şehre dönüyor ama ortaokul mezunu batılı şeflerin emrinde ya sulama işçisi ola biliyorlardı ya buğday hamalı birer beden işçisi...
Ceylanpınar'ın tek lisesinde ise dönemin en barbar terör örgütü Hizbullah sempatizanı okul müdürüne inat okuma sevdamız vardı bizim!
Sanırım haksızlığa ilk başkaldırışım işte o müdüre karşı verdiğim kavga ile başladı...
Matematik öğretmeni olmasına rağmen Din Kültürü derslerine giren bu adam beyinlerine sızdığı körpe gençliği okulun ortasına yaptırdığı mescide götürüyor, dediklerini yapmayan ben ve benim gibileri sınıfta bırakıyordu!
Aileme, ağabeyime ve çevreme ‘’Bu müdür dindarlık kisvesi altında arkadaşlarımın hayatı ile oynuyor ve müdür aslında sapkın bir adam!’’ dediğimde kimse inanmadı bana!
Okula devam ediyor gösterilen nice arkadaşım yurt dışına gönderildi ve hayatları kaydı o dönem! Hizbullah terör örgütünün tuzağına düşen nice arkadaşım yok olup gittiler birer birer...
"El ele tutuşmak günahtır!" diyerek okulun folklor ekibini yasaklayan müdürün aslında not karşılığı gözüne kestirdiği kız öğrencilere sapkın birine ait olduğu savımın ne denli haklı olduğu ben İstanbul'a gittikten sonra ortaya çıkmıştı zira o müdür öğrencisi ile evlenmek zorunda kalmıştı!
Atalarımın bin yıllardır yaşadığı coğrafya da ikinci hatta üçüncü sınıf muamelesi gördüğü gerçeğini ise Kenan Evren'in şimdiki Suriyeliler misali sözde savaştan kurtarıp ülkemize getirdiği soydaş Afgan göçmenlerine tanınan imtiyazlardan anlamıştım…
Öyle ya; devletine 4 yıl askerlik yapan, tek bir suç işlememiş ve hayatının çoğunda çalışan babam bize kerpiçten bir ev bile bırakamazken Kenan Evren Ceylanpınar Kepez Tepelerinin kıyısında muhteşem evler yapmış, her evin önüne birer deri dokuma tezgâhı ve ikişer Hollanda ineği verilmişti!
Yaman bir çelişkiydi benim için… Gencecik bedenim ve aklıma ağır ve büyük gelen bir büyük çelişkiydi Soydaş Afganlar karşısında 2. Sınıf Vatandaş hallerimiz!
Soydaş Afgan halkı nasıl olurdu da bu ülkenin üç asil ve asıl unsurundan birisi olan vatandaş Kürt halkından daha öncelikli daha değerliydi! (Türk, Kürt, Arap)
Beni sarsıcı sarmalına alıp oradan oraya savuran çelişkiler bunlarla sınırlı değildi elbette: Sağlıklı bir birey olarak doğduğum, büyümekte olduğum coğrafyanın artı ve eksilerini görebiliyor ve bizlerden fersah fersah ileride olan batı ile kıyaslaya biliyordum...
Altın sarısı buğday başaklarının, salkımları ağır fıstık ağaçları, mercimek ve buğday ile pamuğun ve isotun ana yurdu idi memleketim.
Ama nasıl olurdu da her yaz tatilinde Karadeniz de, Ege de, İç Anadolu, Çukurova da üç kuruşa ırgat ırgat kavruluyorduk! Mevsimlik İşçi olmayı kim, kimler kader olarak yazmıştı alınlarımıza kim?
O zamanlar Göbeklitepe yoktu belki ama coğrafyamın dünyanın en eski medeniyetlerine beşiklik yaptığını biliyordum da bir türlü denize kıyısı olmaktan öte hiç bir tarihi olmayan Antalya'nın Urfa’mdan çok turist çekmesini anlayamıyordum.
Gençlik yıllarım arabesk ve taverna müziğinin fırtına gibi estiği dönemlere denk geldi mesela...
Coşkun Sabah, Ferdi Özbeğen, Arif Susam, Ümit Beden, Cengiz Kurtoğlu rüzgârına Mısırlı Arap udi sanatçı Mohsen de eklenmiş; adam udu ve Arapça şarkıları ile milyon liralar kazanırken neden bizler Şivan Perwer'in Kürtçe ezgilerini dört duvar arasında gizliden gizliye dinliyorduk ve neden yasaklıydı türkülerim?
Eksik, yanlış bir şeyler değil, çok ama çok şeyler vardı aklımın almadığı...
NE FARKIMIZ VAR?
Uzun bir süre kendi coğrafyamın insanları ile batıda yaşayanları kıyasladım salak gibi! Biraz fazla esmer olmak dışında pek bir farkımız yoktu kimse ile...
Onlar gibi iki göz, tek burun, iki kulak, iki bacak, iki kol vardı bizde. Onlar gibi nefes alıp veriyor, onlar gibi seviniyor, onlar gibi üzülüyorduk.
Elbiselerin boyları, renkleri değişse de hepimiz öyle veya böyle örtüyorduk çıplak bedenlerimizi. Arada küçük alışkanlık, anane ve kültür ve zevk farklılıkları yok değildi: Mesela Karadenizli Kemençe ile horon teperken biz davul zurna eşliğinde halay çekiyorduk acıdan, yoksulluktan arta kalan zamanlarda...
Üstelik benim insanım inanılmaz zekiydi yahu... Mangal yürekliydi, cesur bir o kadar misafirperverdi Urfalım... Hemen hemen hepsi bir Afgan bir Özbek'ten daha çok sevdalıydı ülkesine.
Mesela ben de bir İstanbullu kadar Galatasaraylı, Komşum Arap Ahmet Fener, Muhsin Beşiktaşlı idi. Hatta Trabzon sevdalısı bile vardı memleketim de de Diyarbakırspor neden Bursa da, Antep de terörist muamelesi görüyordu anlamıyor, anlamak istemiyordum.
O GÜN KARAR VERDİM!
İşte o gün yani 17 yaşında babamın mezarında "Baba şimdilik İstanbul'a gidiyorum ama sana söz bir gün Ceylanpınar'a TRT de program yapmış biri olarak döneceğim! " dediğim gün karar verdim bu çelişkiler ile mücadele etmeye...
Benim ki basit bir sanatçı olmak merakı değil, imkân verilirse benim insanımın neler neler başara bildiğini kanıtlama yemini idi...
TRT de program dedim çünkü matematik, ziraat mühendisi veya tıp adamı olacak yeti ve becerilerim yoktu. Hoş olsa ne yazar zira okuma şansım da yoktu!
Çünkü karabasan gibi üzerime çöken yoksulluk birçok umudum gibi okuma hakkımı da çalmıştı!
BAŞARDIM AMA EKSİK HALA!
Kimine göre az kimine göre çok ama başardım ve babama verdiğim sözü tuttum...
Yetmedi öykü kitapları yazdım, dizilerde oynadım, klipler çektim vs vs... Kürt gençlerine "İsterseniz başaramayacağınız hiç bir şey yok!" mesajını laiki ile verdim. Ama bir şeyler eksikti biliyordum ve o eksik şeyin aslında biz değil bizi yönetenler de olduğunu anladığım da köşe yazarlığına başladım.
Şimdi düşünüyorum da kimlere kafa tutmadım ki!
Memleketimin gerçeklerini anlattıkça çoğaldı düşmanlarım!
Şimdi düşünüyorum da nereye kadar tek başıma vereceğim bu kavgayı bilmiyorum zira yaş aldım epey!
VE GÜLBAHAR SON DAMLA OLDU!
Evet, mevsimlik işçi olmanın bedelini canı ile ödeyen Gülbahar bacım son damla oldu benim için: Kararımı verdim o an.
Hadi kendilerine bile hayrı olmayan bazı muhalif parti milletvekillerini geçiyorum: Peki ne iş yapar iktidar partisinin 8 milletvekili, 12 ilçe bir BŞ Belediye başkanı?
Urfa halkı Gülbaharlar ırgat ırgat ölsün diye mi oy veriyor hepinize?
17 yıldır Ak Partinin kalesi olmanın bedeli giderek derinleşen yoksulluk, işsizlik midir?
Bir DEDAŞ belası ile bile baş edemeyecekseniz ne işe yararsınız arkadaş?
Şehrin sağlık, eğitim, tarım ve hayvancılık gibi acil çözüm bekleyen sorunlarının bizleri çok daha fazla süründürmesi için mi iktidardasınız?
Gülbahar çamurlu sularda boğulurken Ankara da MEB müdürünü değiştirip kendi adamını getirmek için aylarca emek veren vekil efendi; bu şehir daha ne kadar katlanacak sana ve ailene?
Sağlık alanında Per perişan olan Urfa halkı daha ne kadar katlanacak ilaç vurguncusu siyasetçiye?
İktidar partisinin vekili, belediye başkanı olmak demek 2 milyonun sizlerin ailelerine köle olması anlamına mı gelir yani?
Nereye, hangi kuruma baksan sizlerin yeğenleri, kardeşleri, akrabaları atanmış, oh ne ala!
Tefeciliğin bu halkı intihara sürüklemesine daha ne kadar göz yumacaksınız?
Hangi kirli hangi kokuşmuş taşı kaldırsan sizlerden birinin ayak oyunları çıkıyor, yetmedi mi?
Memleketi bu hale getiren herkes ile yeni bir meydan okumaya başlayacağım.
Peki, kim bunlar?
Belki de son bir kez yaş almamış gençlik yıllarının toy, asi hallerinin enerjisi ile yeni bir meydan okumaya başlayarak kaleme alacağım tek tek…
Yeter!
17 yıldır bölgede iktidar partisinin kalesi konumunda bulunan Urfa halkı mevsimlik işçi olarak ölmeyi, DEDAŞ zulmünü, işsizliği, yoksulluğu, çaresizliği, işi gücü kendi yakınlarına imtiyaz peşinde koşan bazı siyasileri hak etmiyor YETER…
Bölge halkının yaşadığı bütün sorunların sadece Kürt meselesi eksenli olmadığını, aslında kurdumuzun bizden olduğunu görmeniz için yazacağım…
Çünkü Gülbahar’ı siz ve sizin gibiler soldurdular!
Bakalım o zaman kim kime DİYET borcunu ödemiş göreceğiz Ağabey!
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: