İnsanoğlu ömrü boyunca farklı zaman dilimlerinde değişkenlik gösteren psikoloji ve ruh yapısına sahiptir...
Bunun ileri derecede uç hallerine tıp bilimi "Bipolar Bozukluk, depresif, şizofren" gibi birbirleri ile karıştırılan ama özünde çağımızın hastalığı olan strese dayalı kişilik bozukluk adını verir.
Bunun yanında insan doğası gereği hiç kimsenin psikolojisi %100 düzenli değildir.
Zorlu bir durum karşısında yaşanan moral bozukluğu, aksi gelişim de sevinç, fiziksel yorgunluk hallerinde bezginlik, duygusal bağlılıklarda yaşanan hüzün veya aşırı coşlu, duygusallık gibi normal değişkenlikler insan doğası gereği hallerdir.
Bunun yanında hergün sıklıkla kullandığımız çay, sigara, cafein, alkol, çikolata tarzı yiyecek içecekler beyin ve sinir sistemimiz üzerinde çeşitli baskılar oluşturur.
Mesela; bütün depresyon türleri aynı değildir. Klinik depresyon olarak bilinen majör depresyon ve distimi olarak bilinen kronik depresyon yaygın türlerdir. İşin özü insanın ruh hali yüzlerce çeşit nedenle farklılıklar gösterir.
Muhtemelen yaşadığınız bir acı kayıp, şoka sebep olan üzüntü hallerini defalarca yaşadığınız bir türlü konduramama, yakıştıramama veya inanmak da zorlanma halleriniz vardır... İşte üç gündür aynı üç duygunun en koyu hallerinde uyandım sabaha!
Zaman zaman dünyanın gerçek halleri ile insanların yüzlerini net görmek için gözlük kullanırım! Kaldı ki dizi oyunculuğunun getirdiği profesyonel bir vücut dili eğitimine sahibim…
Ve her iki duruma ilaveten sezgileri kuvvetli, gözleri iyi gören, kulakları iyi işiten, az biraz da gördüklerini değerlendirecek kadar zekaya da sahip olduğum halde; üç gün önce duyduklarım, gördüklerim, tanıklık ettiklerime rağmen hala "Bu kötü bir rüya olsun Allah'ım duasında; yakıştıramama, konduramama ve inanmak istememe hallerinin ağır baskısı altındaydım."
Hemen kaldığım otelin bitişiğindeki kahvaltı salonuna gittim. Her sabah olduğu gibi, iki lokma bir şeyler atıştırıp yüzleşmek istiyordum beni memleketimden, beni insan sevebilme duygusundan, beni vicdan, merhamet ama en önemlisi beni insan olmaktan utandıran rezaletlere imza atmış birkaç kişiler ile!
Yine her zaman ki zift gibi bayat çay, iri ve kaba doğranmış bizim sokak jargonu ile birkaç dilim hıyar (Salatalık) domates, kaşar peyniri ile ballı kaymak kondu masama. Çatalın ucundaki ilk hıyar diliminde korkunç bir lavanta koku ve tadı ile öğürmem bir oldu! "Yok yahu, imkânsız olamaz diye domatesi denedim aynı berbat tat, aynı koku. Peynir de öyle ballı kaymak da!
Kişilerin yemeğine zerk edilen zehir tatlarının çoğu zaman harika olduğunu okumuşluğum vardır da; ben yemeğine lavanta tatlı ve kokulu zehir konularak suikast yapışacak kadar değerli bir adam değilim ki ;)
Garsonu çağırdım. Bir iki dilim aldı ve çok normalmiş gibi davrandı ta ki böğürene kadar! Neyse meselenin lavanta kokulu bulaşık deterjanı ile yıkanmış tabağın yeterli derecede durulanmamış olmasından kaynaklandığını öğrendiğimde, mideye lavanta kokulu hıyar gideli epey olmuştu!
Ama nereden bile bilirdim bu durumun aslında gün içerisinde lavanta kokulu şık giyimleri ile karşıma insan kılığında çıkacak bazı tiplerin ön habercisi olacağını?!
Evet ya; gözlerimin içine baka baka yalan söylüyordu birileri! Bulaştıkları çamurun, onursuzluğun pis kokularını pahalı parfümler ile örtmeye çalışma çabası ile yalan söyledikçe beton zemine çakılıp param parça ölesim geliyordu artık. O an yüreğim, kalemim " Yaz ulan" diyordu her zaman ki pervasızlıkları ile. "İki milyon fakir fukaranın kul hakkıdır yaz..."
Ama öte yandan bunca rezilliğe imza atanların dünyanın binbir rezil hallerinden, ebeveynlerinin yarattığı kokuşmuş düzenden bihaber masum çocuklar ne olacak diyen vicdanım "Dur!" diyordu... "Dur, onların ne günahı var ki yıkılsın bütün dünyaları?" Derken; biri Antalya diğeri Viranşehir de inşaatlarda can veren iki KHK mağduru öğretmenden acı haberler geldi.
Güçlünün güçlüyü sinek gibi ezdiği kokuşmuş bir düzene kurban giden iki öğretmen ve onlardan kalan yetim evlatlar ile iki dul eş! Vay ki ne vay; ah ki nasıl bir ah!
Lanet olsun sana Fetö barbarı ve lanet olsun senin kurduğun terör örgütü canavarlarının peşine düşerken masumu ayıklayamayan beceriksiz, art niyetlilere...
Sahi, şehrim de, ülkem de sorun sadece bu kadarcık mıydı?
Değil elbette mesela Duydunuz mu!
Dün öğle saatlerinde iki kız kardeş başlarından silahla vurularak öldürülmüş halde bulundu! Sonrasında kızların babası ve 4 kardeşi sorguya alındı. 21 yaşındaki kızların abisi Bayram her şeyi itiraf etti.
20 yaşında Aysel ve 16 yaşındaki Hatice tam 4 yıldır abileri tarafından cinsel istismara uğruyorlarmış ve yapılan otopside Aysel'in tam 5 aylık hamile olduğu ortaya çıktı!
Dünya yanmalı mı?
Bu ülke yanmalı mı?
Katledilen kızkardeşler.
4 yıl boyunca öz ağabeyleri tarafından cinsel istismara maruz kalan ve 5 aylık hamile iken bunu annelerine söyledikleri için yine ağabeyleri tarafından başlarından vurulan AYSEL ve HATİCE, o küçük kızları duydunuz mu?
Cinayet evet ama o iki masum, kadersiz kızımız en azından fiziksel olarak hunharca bir cinayetin kurbanı oldular ve adına mezar denilen birer avuç kabristan da ebediyen yatmaya gittiler.
*Peki, yoksul oldukları için,
*Peki, mağdur oldukları için,
*Peki, güzel oldukları için,
*Peki, kimsesiz oldukları için,
*Peki, aşık oldukları için,
*Peki, aldatıldıklarına, yedikleri dayaklara hayır dedikleri için,
*Peki, sapkınlığa hayır dedikleri için,
*Peki, başlık parası uğruna,
*Peki, mini etekleri veya baş örtüleri için,
*Peki, hem anne hem çalışan oldukları için,
*Peki, ekmek davasına erkek egemen bir toplumda çalıştıkları için; yani kadın oldukları için her gün cinsel tacize, tecavüze uğrayıp yaşarken ölüme mahkum ettiklerimizin cinayetleri ne olacak?
*Peki, ne olacak bu kadın tacizleri ve hak gaspı cinayetleri ile bütün umutları ellerinden alınan MEB Mülakat, EYT ve Süresiz Nafaka mağdurlarının geleceklerini öldüren cinayetlerin sonu?
Ne olacak fakir fukaranın alın terini çalmakla yetinmeyip artık işsizin, yetimin, bekesin (kimsesiz), mağdurun namusuna göz dikenlerin günah ve utanç cehennemine çevirdikleri peygamberler şehrinin kutsal sokaklarına?
BIRAKIN İSTANBUL'U CUMHURBAŞKANIM!
Evet, Cumhurbaşkanımıza, bir kez daha sesleniyorum .
İstanbul ve diğer şehirler kazanılır, kaybedilir ama sizin çizdiğiniz imanı kuvvetli, zeki, çalışkan nesillerin güçlü Türkiyesi yolunu ihtirasları, çıkarları, sapkınlıkları ile kirletenlerin başta mazlum, masum ve mağdurlar olmak üzere ülkeme verdikleri zararların telafisi mümkün olmayacak hallere geldi!
Ak Parti içine sızmış tefeci, rüşvetçi, ihale vurguncusu, kriptocu fetöcü ve şimdide sapkın tiplerin partiye, şahsınızın çizdiği yola ve vicdanlar üzerinde açtıkları yaraların dermanı bulunamayacak bu gidişle!
İhanet dediğimiz sadece dış güçlerin ve terör örgütlerinin aleni kumpasları değil; bugün memleketimde, bugün ülkemin bir çok yerinde halkın alın terine çöken hırsızların, soysuzların, benamusların yaptıklarındadır ve size ve ülkeme en büyük ihaneti yapan onlardır.
1- Kriptocu fetöcülerin siyasi ayakları yakalanarak devletin adaletine teslim edilmeli; onları kamufle etmek için önce işinden, aşından edilen, şimdide iade sözleri ile kiminin namusuna göz dikildiği iddiaları ile hepimizi kahreden mağdur KHK'lılar iade edilmelidir.
2- Görev süreleri boyunca başkanı oldukları il, ilçeleri sömürüp, çaldıkları ile Metropoller de metreslerine yediren, milyonluk iş yerleri açan, şehrin dört bir yanında sayısız arazi kapatanlar derhal tespit edilerek yaptıklarının hesabını ödemelidirler.
3- Sırtlarını yıllarca Ak Partiye dayayıp makam mevki sahibi oldukları halde genel ve yerel seçimde partiye ihanet edenler derhal partiden gönderilmelidir
4- Toplumsal barışın tesisi için herkesi kucaklayan, vicdan sahibi adaletli isimlerin etkin kılınması kaçınılmazdır.
5- DEDAŞ gibi fakir fukaranın alın terini çaldıkları artık belgeli; ülkenin tarımını bitirme noktasına getiren ve her seçimde Ak Parti karşısında ana muhalefet vazifesi gören özel şirketlerin derhal soruşturmaya tabi tutulmaları şarttır.
AHLAK ÇÖKÜNTÜSÜ VAR!
Sayın; Cumhurbaşkanım; sempozyum konusunun sanat ile yaşam olduğu bir söyleşi de öğrencimizin biri aynen şu ibretlik soruyu yöneltiyordu bana.
"Ekrem Hocam; ben değil Urfa, değil Türkiye; dünyanın sayılı modacılarından olabileceğime inanıyorum! Ama modacı olmayacağım yaşamak için!"
Şaşkın bir şekilde "Neden?" diye sorduğum da gayet sakin bir ses tonu ile; "İki basit nedeni var. Birincisi ekranlara bakın Hocam; ben erkekim oysa ülkemde iş yapan modacı olmak için eşcinsel bir yapıya bürünmem gerek! İkincisi ile ben Urfalıyım, var mı ötesi?"
Sn. Cumhurbaşkanım; bir ülkenin TV kanalları ülke gençliğine eğitimin, alın terinin, inancın yerine kısa yoldan şöhreti ve şöhret olmak, para kazanmak için her yol mübahtırı ezberletiyorsa; kimin eli kimin cebinde dahi enses ilişikleri dayatıyor; sinek gibi bir kurşunla onlarca insanı katleden mafya babalarını özendiriyorsa: Hayaliniz olan güçlü gençlik geleceği mümkün olmayacaktır.
Sanatı, sanatçısı, eğitimi eğitimcisi, siyaseti siyasetçisi, sanayisi iş adamı, bürokrasisi bürokratı ve dahil sokakları kirlenmiş bir düzende şahsınızın hayal ettiği güçlü Türkiye mümkün olmayacaktır.
Benim esmer alınlı bölge gençliğim ağır ötekileştirme duygusunun gelecek kaygısını taşıyorsa; bunun yegane sebebi olmayan terörle mücadele eden kimi siyasilerin, mazlum, masum Kürt halkına yönelik zulümleridir. Ve bu zulüm Doğu ve Güneydoğu da bilinçli bir Erdoğan düşmanlığının halka empoze edilmesini körüklemektedir.
GELELİM ŞEHRİME!
Peygamberler şehrini günahların cenneti haline getiren kimi siyasiler, bürokratlar ve bazı ahlaksız gazeteciler bu şehirden temizlenmedikçe bu şehrin kalkınması mümkün değildir!
1- Benim şehrimde sabıka kayıtlarında çocuk tacizi, şantaj, hırsızlık ve fetöden soruşturma geçirmiş bazı gazeteciler hala Ak Parti belediyelerinden, DEDAŞ başta olmak üzere bazı kurum ve kuruluşlardan fatura karşılığı reklam alıyorsa geçmiş olsun URFA!
2- Benim şehrimde 20 bin beyaz Urfalı içinde olan bazı isimler hala şehrin ekonomisini, siyasetini tarumar ediyor; ahlaki yapısını cinsel sapkınlıkları ile bu şehrin fakir fukarasının alın terini, şerefini sömürüyorsa; geçmiş olsun URFA!
SİYASİ AHLAKSIZLIKTIR BU!
Bakınız; Abdullah Erin Şanlıurfa tarihinde bütün Urfa halkının yüreğinde sıcacık bir sevgi ile baş tacı edilmiş tek validir...
Bürokrasi ve halk arasında kurduğu bağlar; başta eğitim olmak üzere her alanda getirdiği yatırımlar ve halkın yüreğine dokunan eylem ve söylemleri ile bu şehrin çehresini değiştirmiştir.
Size somut bir örnek vereyim. Vali Erin öncesi yani 2016 yılında tarımsal üretim değeri 7.024.091.000 iken bugün değişim oranı 12.335.460.000 olarak gerçekleşmiş olup; tarımsal üretim değeri bakımından Türkiye de 4. sıradadır.
Dikkat DEDAŞ ve başarısız Tarım bakanlığı politikalarına rağmen…
Yine aynı vali döneminde hizmete giren 400 yeni okul, kampüs ile üniversiteye yerleşim oranı %19'dan %32 bandına gelmiştir.
Ağır Suriyeli göçmen yükü ve Suriyelilerin yarattığı sorunlar vali Erin'in akıllı hamleleri ile daha ağır daha vahim sonuçlar doğurmadan çözülmesini sağlamıştır.
Sonuncusu 65 milyonluk yatırım ve binlerce istihdam alanı yaratacak ayakabı üretim fabrikası olmak üzere; Erin döneminde yine OSB Müdürü Yunus Emre Aksu ve ekibinin olağan üstü emekleri ile tarihinin en büyük sanayi yatırımları yapılmıştır ve istihdam da Türkiye de ilk üçe girmiştir.
Gerçek şudur ki; ağır feodal bir yapının her seçimde büyük olaylara namzet şehrim de Erin'in barışçıl, uzlaşmacı ve kucaklayan devlet adamı kimliği ile Urfa kamuoyunun güvenini kazanmış bu vesile ile de kısmende olsa barış ve huzurun ismi olmuştur.
Abdullah Erin'in varlığı bu şehirde ağır bir yokluğun, işsizliğin ve buna ilaveten çakma terör karşıtı kahramanların yarattığı gelecek kaygısı, devlete kırgınlık duygularını bertaraf etmiş; başta gençlik olmak üzere Urfa halkı devletin şefkatli elini elinde hissetmiştir.
Vali Erin Şanlıurfa'nın başta sosyo ekonomik, psikolojik ve kültürel yapısı olmak üzere; bütün değer yargılarımız üzerinde oluşan aşırı deformasyonun ve çöküntünün bir şehri dibe vurmaktan kurtarmış; karşılıklı sevgi saygının ve hoş görünün yeniden oluşmasını sağlamıştır
Ve son yerel seçimler de damla kan dökülmeden verilen başarılı sınavın en önemli mimarlarından biridir.
Hal böyle iken; sonuncusu bugün olmak üzere iddia edilen bazı vekil ve siyasilerin sürekli Valiyi görevden almak için girişim yaptıklarına dair söylemler gerçek ise yazıklar olsun...
Ekrem Arpak olarak Abdullah Erin'in şehrinden böyle algı operasyonları ile gönderilme eylemlerine vereceğim cevap değil Urfayı, ülkeyi ayağa kaldırır bilesiniz...
Velhasıl peygamberler şehri, turizmin ana yurdu, tarım ve hayvancılığın başkenti olan Şanlıurfa bugün çirkefle, rüşvetle, ihale vurgunları ve fakir fukaraya tacizle anılıyorsa sebep olanlar bellidir ve artık bu isimler ile mücadele etmek şarttır.
Bu mücadele de kralına boyun eğmeyeceğimi ayrıca ifade edeyim.
Zira lakap sonradan değil soydan gelir ve benim soyum da haksızlıklara boyun eğmeyen; bunun için tek başına onlarca kişinin arasına dalmış, kafa, göz kırıklara rağmen düşmemiş rahmetli babam Hasan Arpak ile Karacadağın eteklerinden gelir.
Bir canım var, o canı alacak olan Allah'tır şüphesiz. Bu canın gitmesinin sebebi pisliklerle mücadele etmekse şeref duyarım...
EŞİT FALAN DEĞİLİZ!
Dört semavi dinin kutsal kitaplarında yazılan "İyiler mutlaka kazanır" vurgusunun bu dünyaya yönelik olmadığını anlamak tam 45 yılımı aldı!
Kim ne derde desin; güçlünün, kirlinin, rezilin elini kolunu sallaya sallaya fakir fukarayı sinek gibi ezdiği bu şehir ve bu dünyada asla eşit falan değiliz!
Kimse bana fakir fukaranın yokluklar içinde kaldığı, kimi sahipsizlerin namuslarının dahi ele ayağa düşürüldüğü bir zamanda eşit olduğumuzu söylemesin.
Anladım ki iyiler bu dünyada ezilmeye mahkumdurlar...
Biliyorum yine "çok uzun yazmış" diyorsunuz ama dua ediyorum ki; yazamadıklarımı yazmak durumunda kalmayayım! Zira o masum çocukların güzel dünyalarını yıkmak istemiyorum…
Lavanta Kokulu Hıyar Ağalarının benim bereketli topraklarımda yetişmemesi için, sevgi, aşk, kardeşlik, barış ve dostluk duyguları ile çıkacağız meydana...
Yorumlar
Kalan Karakter: