Ulusal Güvenlik Teşkilatı dünyanın kaderini değiştirecek ve dijital ortamdaki tüm şifreli metinleri bilecek özel bir bilgisayar üretir. Ne var ki, günün birinde bu özel bilgisayar karşılaştığı esrarengiz bir şifreyi çözemez. Ve kriptoloji uzmanı, zeki ve güzel Susan Fletcher göreve çağrılır. Genç kadın korkunç bir gerçekle yüzleşir. Silahlarla ya da bombalarla değil, Amerika Birleşik Devletleri'nin en güçlü haber alma örgütü olan Ulusal Güvenlik Teşkilatı çözülemez bir şifreyle rehin alınmıştır.
Sırlar ve yalanlar fırtınasına yakalanan Fletcher, en ağır ihanetlere, her adımında önüne kurulan tuzaklara inat teşkilatını kurtarma mücadelesi verir.
Sevgili Dostlar; sinemasal senaryonun film kahramanı Fletcher kadar güzel/yakışıklı/karizmatik değilim! Zeka düzeyim yüreğimin yettiği; aklımın erdiği gerçeklere bel verecek kadar işte...
Fakat Ekrem Arpak'ım ben ve bana yakışan Fletcher'in Urfalı karşılığı olan bir inança yıllardır memleketimin üzerine doğru sistematik olarak gerçekleşen "Tefecilik, rüşvet, ihale vurgunculuğu ve yabancı hayranlığı" saldırılarının şifrelerini çözecek mücadeleyi vermek.
Ve bu mücadeleyi verirken; tıpkı Fletcher gibi memleketimi kurtarmak için her türlü saldırıya da göğsümü gerer, gıdım geri adım atmam...
Ülkenin en zengin topraklarının esmer alınlı yoksul çocukları olma çelişkisine ve bu çelişkiyi yaratanlara karşı bıkmadan, usanmadan savaşacağım...
Mesela iki gün önce sosyal medyam da şahsımın analiz ve gözlemlerine dayalı ilçelerde önde olan partileri yayınladım.
Benim sevdiklerine ve hatta babamın yüzüne dahi hatalarını ve acı gerçekleri söyleyen tarzımı kabullenmeyen ve dik duruşum karşısında çaresiz kalan bir takım art niyetli siyasetçiler, adaylar ile onların ancak fake sayfa açan ve kendi adıyla yazamayan zavallı korkak trolleri hemen saldırıya geçtiler.
Urfa da siyasetin basın ve gazeteci üzerinde kurduğu zavallı baskının tipik refleksi gazeteci doğruları söylediğinde hemen troller aracılığı ile "Para alamayınca saldırdı, yok para aldı da övdü!" gibi haysiyet yoksunu saldırı biçimidir.
Ben de yüzleşmeyi severim ve feriştahına boyun eğmem.
Hakkımda bu iftiraları atanın makamı ne olursa olsun hodri meydan diyorum ve bu rezil saldırı yöntemi ile şerefimle oynamaya kalkanın alnını karışlarım!
Erkek olan yüzüme karşı söyler söyleyeceğini. Bir diğer husus fake sayfa açan zavallı troller sanıyorlar ki tespit edilmeyecekler...
Trol troneleri; sizi tespit etmek günümüz teknolojisi için ve hukuken 10/15 dakika.
İşin traji komik yanı tespit edip mahkemeye verdiklerim veya karşıma aldıklarımın bu kez "Ben ettim sen etme yalvarışlarıdır!" Ya erkek gibi ithamınızın arkasında durun ya yakalanınca dansöz gibi kıvırmayın...
Bir gazeteci olarak HDP'nin veya bir başka partinin önde olduğu ilçeyi Ak Partiye yaranmak veya şakşakçılık adı altında farklı göstermek benim tarzım değil...
Biz dönelim genetiği ile oynanmış ve Urfa halkını derin bir yoksulluğa esir eden zavallı Urfa siyasetine.
Ekrem Arpak olarak insan oğlunun birlikte yaşamaya ilk adımı attığı; buğdayın, mercimeğin ana vatanı, yani dünya tarım ve medeniyet tarihinin başlangıç noktası olması hasebi ile ülke turizmine çatı olacak Urfa'yı turizm fukarası haline getiren çapsız siyasiler ile savaşacağım.
Fıstık, pirinç, mercimek, buğday, isot ve daha bir çok mahsulün boy verdiği bereketli toprakların arasından Urfa halkının mevsimlik işçi çıkmasına çare bulamayan siyasiler ile savaşacağım.
Ekrem Arpak olarak siyaseti kendi kesesi ve yakınlarına para çeşmesi haline getiren siyasilere karşı susmayacağım.
Urfa'nın masum, mazlum halkının alın terini tefecilik, rüşvet, beytülmal hırsızlığı, ihale vurgunları ile sömüren siyasilere karşı susmayacağım.
Dünyanın ilk üniversitesini bağrında taşıyan Urfa'yı eğitim anlamında hak ettiği yere getirmek yerine Eğitim Birsen Sendikasının bitmek bilmez imtiyaz girişimleri üzerinden milli eğitimi eline geçirmek; kendi adamlarını atamak isteyen siyasilere karşı susmayacağım.
Şehrinden çaldıklarını metropollerde açtıkları milyonluk iş yerleri ve lüks dairelerde metresleri ile Cukka eden sahte müslüman siyasilerin ipliklerini pazara çıkarmak boynumun borcu olsun haykıracağım.
Ve sevgili dostlar; giderek yozlaşan, Urfa halkının beklentilerine cevap vermekten uzak; dedikoduya, belden aşağı iftira dosyalarına, rezil iftiralara dayalı siyasetin halkımı ezen tekerine çomak sokmak borcum olsun.
Hakeza Urfa basını nereden geldiği belli olmayan zavallı bir teslimiyetçiliğin, harçlıkla boyun eğmenin, adamcılığın, yalakalığın, emir eri bir zayıflığın saldırısı altındadır!
İşte benim mücadelem bu iki yapının halkçı, halktan yana bir zemin üstüne ve gerçeklerin ışığında Urfa halkının yararına ve insanlık onuruna yaraşır yörüngeye oturmasıdır.
BÖYLE SİYASET OLMAZ!
Önce Urfa siyasetinin geldiği noktanın Urfa halkını nasıl derin bir uçuruma doğru ittiğinden başlayalım.
Her genel veya yerel seçim sürecinde yaşanan adaylık karmaşası sürecinde Urfalı'ların birbirine attığı çamurun, iftiranın haddi hesabı yok biliyorsunuz...
Çanta, rüşvet iddiaları, videolar, ses kayıtları da cabası...
Süreç hiç bir zaman halkın beklentilerine cevap verecek aday adayları üzerine yoğunlaşmaz! Bilakis kimin jopu, kimin bir yerlere peşkeş çekecek çokça parası, kimin de ayısı dayısı varı konuşuruz haftalarca!
Urfa ve Urfa halkının rüşvetle, çantalarla ulusala maskara edildiği rezil sürecin sonunda BŞ ve ilçe adayları belirlenir.
Bundan sonraki süreç çok daha kirli, aymaz ve yine halktan kopuk bir şekilde devam eder.
Adaylar taziye ve düğün ziyaretlerine başlar! Orta da proje yoktur ve hepsi der ki "Bu seçimi %80 kazandım!"
Halka inen, fakir fukaranın sofrasına oturan bulsanız öpün başınıza koyun!
Elle tutulur ve halka umut olacak bir proje ortaya koyanı sırtım da taşırım da oda yok!
Bir de adaylarımız birden onlarca koruma eşliğinde Cumhurbaşkanı gibi dolaşmaya başlarlar.
Not: Bütün parti adayları için geçerlidir bu...
Misal; bugün Şanlıurfa Ak Parti il binası yanındaki ünlü bir cafede çay içiyorum.
İsimleri lazım değil birkaç ilçe adayı girip çıkıyor. Her birinin etrafında onlarca gereksiz adam!
İlk basın toplantısında "Kimseyi ayırmadan gece gündüz hepinizin ayağına gelecem!" diyen Bağımsız BŞ Adayımız Sabahattin Cevheri'nin dahi aklına gelmiyor kalabalığa merhaba demek...
Biz dönelim yine gizemli bir saldırı altındaki Urfa siyasetinin ciddi devrim ve değişim ihtiyacına!
1- Liyakat, vizyon, vicdan sahibi milletvekili, belediye başkanı, bürokratların siyasete kazandırılmasının zamanı geçti bile.
2- Geçmişi şaibelerle dolu insanların insanların derhal ayıklanması. ( Örnek: Tefeci, rüşvetçi, ihale vurguncusu, torpil üstadı isimlere derhal dur denmeli)
3- Şehre hizmet edecek ve hizmeti halk için yapacak ama aynı zamanda proje üretebilme yetisine sahip isimlerin belirlenmesi.
4- Mevcut milletvekilleri, belediye başkan veya adayların fakir fukaranın sofrasında oturması; çektiği acıları yüreklerinde hissetmesi.
5- Kabak tadı veren israftan kurtulmaları.
6- Ve en önemlisi yabancı hayranı, memleketi dışarıdan gelenlere peşkeş çeken isimlerden kurtulması.
GAZETECİNİN ÇALIŞAN ÇALIŞMAYANI MI OLUR?
Gelelim bu zihniyetteki siyasilerin ve siyasetin darma dağın ettiği yerel basının içler acısı hallerine!
Kardeşim; bir süre önce memleketimde "Çalışan Gazeteciler" adı altında bir dernek olduğunu öğrendim.
Üye olurum olmam mesele değil. Mesele şu ki oradaki gazeteci ibaresi söz konusudur ve bu beni bağlar...
Bir kere gazetecileri çalışan, çalışmayan diye ayırmak da nedir?
Ha, sizlerin "çalışan" dan kastınız nedir anlamak isterim...
Dedim ya; derneğin adında gazeteci varsa beni bağlar ve benim mesleğimin ibare edildiği dernek başkanı da ona göre davranmalıdır...
Gazetecliği her aday için ölüme giden zavallı adam profiline hapsedemez.
Çünkü gazetecinin görevi adaya, siyasiye, iş adamına, bürokrata, mülki amire kurban veya düşman olmak değil; profesyonel çerçeve de hakkını alıp haber yapmak; yaptığı haberlerle halkı bilinçlendirmek.
Elbette işsizliğin, yokluğun hüküm sürdüğü bir şehir de yerel basındak şerefi ile mücadele eden gazeteci dostlarımızın yaşadıkları sıkıntıların farkındayım.
Eleman çalıştıran, vergilerini ödeyen, personel maaşı, SGK'sı ayda tonla gideri olan gazetecilerin sorunlarına mutlak çözüm bulunmalı ve hatta yasal bir düzenleme getirilmelidir.
Bunun içinde mücadele edeceğim ama Allah aşkına sorunlar yaşıyoruz diye ekonomik kaygılarımıza kurban etmeyelim gazetecilik onurunu...
Sabahattin Cevheri, Zeynel Abidin Beyazgül veya diğer BŞ ile ilçe adayları ile oturur profesyonel haber desteği anlaşması yapar; hak ettiğin ücreti de aslanlar gibi talep edersin ama hak ettiğin paranın üzerine el pençe durmak nedir?
Bilakis hatalarını da, doğrularını da yorum katmadan halka vermek gazetecinin namus borcudur, nasıl unuturuz?
Evet, bir yandan Cevheri'nin etrafında pervane olup öte yandan Ak Parti SKM'de cirit atanlar yok mu; var!
Bazı kurumlarda reklam adı altında fatura kesenler yok mu; var!
Bugüne kadar SKM de adaletli bir paylaşım yapılmış mı; Hayır!
Ama hepsi düzelir ve hiç biri gazetecilik onurunu ayaklar altına almaya değmez!
Mesela neden DEDAŞ zulmünü işlemiyor Urfa basını?
Neden işsizliğin geldiği boyut kaleme alınmaz?
DEDAŞ'ın reklam adı altında fatura kestiği gazeteciler iddiası ne kadar korkunç ve utançtır Urfa basını adına.
Mesela bazı sendika ve STK'ların harçlıkçı; olmayan kurs sahibi veya öğretmeni olan gazeteci var iddiası rezilliktir.
Ama çözülür hepsi. Çözmek zorundayız. Daha da önemlisi Urfa gazetecileri olarak aynı gemide olduğumuz bilinci ile hareket etmek mecburiyeti ile omuz omuza yürümek sorunları çok daha kolay çözme şansı verir bize.
BEYAZGÜL BİR DEĞERDİR!
Bakınız; sever yada sevmezsiniz: Zeynel Abidin Beyazgül iktidar partisinin Şanlıurfa BŞ adayıdır.
Siyasi geçmişinde zerre şaibe olmayan; akçeli işlere bulaşmamış bu şehrin mütevazı, duygu yüklü bir değeridir.
Senin gibi, benim gibi, hepimiz gibi onunda hataları vardır ve olacaktır.
Burada mesele bu hatalar üzerinden veya üç kuruş koparmak kaygısı ile eleştirmek değil; bilakis ağır yükünü hafifletmek ve önünü açacak doğru eylem ve söylemler ile seçim sürecinde halka kendisini çok daha rahat ifade etmesini sağlamak olmalıdır.
Bitmeyen encümenlik istekleri, koltuk kaygısı ile yüküne yük katarak bir zırnık katkı sağlayamaz sınız...
Bireysel beklentilerin değil; ortak payda olan Urfa üzerinden kendisine proje üretmek, sıkıntıları bildirmek ve sıkıntıların çözümüme dair fikirler üretmek en doğrusu olacaktır.
Bir gazeteci olarak buradan net bir tavır koyarak diyorum ki; ben Zeynel Abidin Beyazgül'ün samimiyetine, şehrime hizmet edeceğine ve birçok şey katacağına inanıyorum.
Ama aynı zamanda yeni bir sinerji yaratması gerektiğini; beklenen coşkunun hala olmadığını; ilçe ziyaretlerine artık başlaması gerektiğini de ifade ediyorum.
Zeynel başkan mevcut başkan Nihat Çiftçi'nin tecrübelerinden, milletvekillerinin dinamiklerinden ve şehrin ileri gelenlerinin haklı beklentilerinin yürüdüğü yola ışık saçacak söylemlerinden yararlanmalıdır.
Ayrıca; Zeybel Abidin Beyazgül'e yönelik yıpratma amaçlı algı operasyonlarına karşı da duracağımı ifade ediyorum.
Öyle yağma yok!
Kimse Zeynel başkanı kendi beklentileri, çıkar ilişkileri be kaygılarının derdinde algı operasyonlarına malzeme yapamaz.
Mevsimlerin önemi yoktur zira beyazgül daima beyaz açar...
O SİNNİ!
Benim ve benden önceki kuşaklarının tebessüm ve özlemle andığı ve artık neredeyse pek görülmeyen bir sofra gerecimiz vardır, SİNNİ! (Tepsi)
Çoğu bakır veya alüminyum üretimi olan sinniler yer sofalarımızın olmazsa olmaz toparlayıcı ve sofrayı taşıma kolaylığı sağlayan gereciydi.
Geçenlerde bir fotoğraf karesine ışıltı gözlerim.
Mekan lüks bir villanın, otelin, konağın, ağa evinin yemek salonu değildi...
Ev sahibi bir milletvekili, iş adamı, bürokrat, ağa değil; elleri nasırlı bir Siverek emekçisi!
Sinni de ev hanımının maharetli ellerinden çıkmış yöresel kızartma, bir kase taze yoğurt, birkaç zeytin, sac ekmeği.
Oy ben o sofranın zenginliğine kurban olurum...
Asıl önemli olan sofranın başında bağdaş kurmuş ve gözleri parıldayan misafirdi...
Ve bu misafir AB Uyum Komisyonu Başkanı Şanlıurfa milletvekili M.Kasım Gülpınar'dı.
Yani elini, yüreğini, sevgisini, kalbini hiç bir zaman fakir fukaranın üzerinden çekmeyen; nezaketi ve tevazudan asla ödün vermeyen Gülpınar...
Devletin imkanlarını kendine, yakınlarına kullanmak şöyle dursun: Kendisine tahsis edilmiş kırmızı plaka aracı bir gün olsun şehre getirmeyen ve devletin yakıtını kullanmayan Gülpınar...
Kardeşin kardeşi bir dönüm arazi için sattığı, gözünü kırpmadan vura bildiği coğrafya da binlerce dönüm arazisini fakir fukara köylünün ekmek teknesi haline getiren Gülpınar...
Milletvekilliği boyunca vekil maaşını bir gün olsun cebine koymayan ve her ay onlarca yoksul aileye pay eden güzel yürekli adam Gülpınar...
Okuma yazma oranında 80. sırada olan şehrini vizyonu ile gururla temsil eden; altı dili ana dili gibi konuşan ve böyle gençlerin yetişmesi için sayısız öğrenciye burs veren Gülpınar...
İşte dostlar; yazımın başında saldırı altındaki Urfa siyasetinin kör düğüm şifresini çözmenin tek anahtarı Gülpınar ve onun gibi isimlerin varlığıdır.
Not: O sofra da olmayı çok isterdim....
SİVEREK DE ŞEHMUS AYDIN KAZANIR!
Bakınız; amaçları, hedefleri belli olan kesimlerin bitmek bilmez algı operasyonlarına rağmen Ak Parti Siverek de kazanacaktır.
Sadece bugün değil; geçmiş bir sürü örneklerinde olduğu gibi hatta içlerinde Ak Partiye sızmış AKP'li hainlerin olduğu o kesimlerin:
1- Şehmus Aydın'ı karalama
2- El altından karşı ittifak
3- Kah para kah tehdide varan baskılarına,
4- DEDAŞ'ın muahelefet partisi gibi her seçim döneminde Siverek çiftçisine, halkına yönelik saçma sapan uygulamalarına,
5- Mevcut Belediye başkanının anti siyasetine!
6- Ekonomik sıkıntıların bölgede yarattığı derin sıkıntılara!
7- Bazılarının hadlerini aşarak vazife çıkarmaları; vazifelerininin hedefine siyaseten karşısına çıkamadıkları Gülpınar'ı koymalarına...
Ve daha bir çok engele rağmen namı değer Keke Şehmus seçimi kazanacaktır.
Neden bu kadar net mi konuşuyorum?
Bir kere Keke Şehmus'un herkesi kucaklayan naif duruşu ve belli bir gücün değil herkesin sahiplenme bildiği isim olması bu seçimde ibreyi Ak Partiye çevirdi.
Ama en önemlisi Siverek, Urfa hatta bölge halkının gönül ve yer sofrasının baş köşesinde sevgi ile misafir olan Mehmet Kasım Gülpınar'ın olduğu yerde zaten başka bir sonuç beklemek hayal olur.
Not: Siverekli birkaç gazeteci arkadaşımın konuk oldukları bir diğer adayın basın toplantısında edindikleri izlenim de beni haklı çıkarıyor.
Siz eğer ilçe basınını davet ettiğiniz mekanda bacak bacak üstüne atıp nezaket göstermezseniz seçimi zaten kafadan zaten kafadan kaybetmişsiniz demektir sayın aday!
Yorumlar
Kalan Karakter: