ÖLÜM BİLE YORULDU MÜDÜR & İŞİNİ YAP!
Yayınlanma :
07.06.2019 17:49
Güncelleme
: 07.06.2019 17:49
-Baba; dedi küçük kızım.
-Dikkat ettim de, gençliğinden hiç bahsetmiyorsun! Hani sanki hiç genç olmamış gibi! Hani sanki saçın sakalın doğuştan ağarmış gibi!
-Yok, kızım; muhtemelen ben de en az senin kadar deli dolu, toy zamanlar geçirdim!
Yani bütün insanlar gibi annemden doğdum, emekledim, düşe kalka büyümüşümdür...
-Ama dersen ki; bana gençlik anılarını anlat baba; yaşamadığım bir şeyi, duyguyu nasıl anlatayım!
-Kendinden büyük umutları olan biri olduğumu hatırlıyorum kızım! Fakat illa güzel bir şey duymak istiyorsan gençlik kavgalarından kalan: Senin baban doğduğu topraklardaki bütün akranları gibi bir mucizedir!
Şaştı kaldı çocuk tabi ki. Onun masum iç dünyasında mucizeler güzeldi muhtemelen.
Sonra lafı değiştirdim, elime zift gibi katran karası çayımı alıp her zaman olduğu gibi balkona kaçtım.
Kaçmayıp ne yapayım? Hayatının sınavına hazırlanan evladıma çalınan gençlik yıllarımızı mı anlataydım?
Ne yapaydım yani; henüz 18 yaşında zaten insanoğluna güvenini yitirmiş evladıma coğrafyamın acılarını anlatıp sonra:
-Kızım biliyorum sınav da çok ama çok başarılı olacaksın... Muhtemelen ablan gibi üniversiteyi derece ile bitirecek ve öyle mezun olacaksın.
Sen mezun olana kadar anam ağlayacak kızım fakat şunu bil ki; maalesef Ankara da dayım olmadığı için sana torpil yapamayacağım! Ve sen KPSS de 100 puan alsan bile mülakat torpil tuzağında eleneceksin!
Bir, iki, üç yıl derken umudun tükenecek sonra. Ha, şansın varsa o zamana kadar sana iş yeri açmış olacağım ki bu gidişle o daha büyük mucize; sonra bir talibin çıkacak ve sen 20 kusur yıllık eğitim hayatı heba olan biri olarak evlenip kocanın eline mahkûm kalacaksın mı deseydim?
Ben bir mucizeyim kızım dedim usulca. Umarım sen de kendi mucizeni yaratırsın ne diyeyim!
AKREPLE AYNI SOFRADA YILANLA BÖYLE TANIŞTIK!
Sanırım 16 yaşındaydım. Yarım gün Emin dayının Ceylanpınar çarşı da yer alan kıraathanesinden yarım gün okulda geçen gençliğim tatilde o zamanki adı ile Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğinde (D.Ü.Ç) sulama işçisi olarak geçiyordu.
Düşman başına dostlar. Puantörüm de öz ağabeyim Ali Arpak'dı!
-Kardeşine torpil yapıyor! Dedirtmemek için her bayramda temizlik veya sulama nöbetine beni yazardı.
İşte böyle bir günde tanıştım sevimli sarı yılanla!
Tarladayım. Gün boyu sulanan tarla çamur deryası mübarek… Lastik çizmeler ağır geldiği için çıplak ayakla çalışmak durumundasın!
Hava zehir gibi sıcak! Kızgın güneş göğün göğsünü deliyor sanki. Beynimin içi kafatası tavasının içinde omlete dönüyor gibi yanıyor tenim...
Ruhum dersen; gençlik işte. Arkadaşlarım tatilde kız tavlama telaşında, ben nöbetçi sulama işçisi! Gel de isyan etme...
Sulama borularını değiştiriyorum. Tarlayı zamanında sulamak için çamura bulanmış üç ağır boruyu bir seferde kaldırıyor, havada kavis çizerek birbirine geçirdikten sonra çengellerini indiriyorum. Eğildim, tam çengeli indirirken garip bir fısıltı sesi ile irkildim. El çıplak, ayak çıplak! Karşımda sarısı öyle güzel ama gözleri ve görüntüsü o kadar ürkütücü bir yılan. Bugün görsem korkmam ve belki küçücük ama o zaman bana sanki dev piton yılanı!
Korku ile boştaki boruyu kafasına geçirip var gücümle
-Yılan, yılaaannn diye bağırmaya başladım. Ali usta bana yetişene kadar korkudan öleceğimi sandım. Fakat oda ne; Ali Usta gülme krizinde! Sonra anladım tabi neden güldüğünü. Meğer zaten yılanı boğmuşum!
Öğle yemeğini kuyu başında eski gazete parçaları üzerine koyduğumuz sefer taşlarında toz toprak ve çeşit çeşit zehirli zehirsiz böcek yığını arasında yerdik.
Yılanın korkusu hala içimde korku sirenleri çalarken, yarım yamalak yemek yiyip elimi arkaya atarak yaslanmak geldi içimden. O an elimin altında garip bir cızırtı sesi. Nefesimin kesildiğini hissettim acıdan. Kızgın bir şişin sol el bileğime batırılması gibi dayanılmaz bir acıyla kaldırdım elimi. Meğer sofrada yalnız değilmişim. Bir de kocaman bir Akrep de karın doyurma telaşında!
Velhasıl ölmedim o gün!
Ancak, dünyanın en zehirli akreplerinin, türlü türlü yılanların ve böceklerin olduğu topraklarda çıplak ayaklarla çalışıp ölmeden biten bir genç olarak ben bir mucizeydim işte.
Siz mucizelerin böyle bittiğini mi sanıyorsunuz?
Mesela ailece bir kamyon kasasına doluşan koyun sürüsü gibi, üç kuruş yevmiye için Çukurova yollarına düşüp giderken olmadı dönerken trafik kazalarında ölmediğim için de mucizeyim!
Elektrik yok, su yok! Pis su kanallarında yıkandığımız ve çadırlarda toz toprak içinde yaşayıp ölmemiş bir mucizeyim...
Bir de, "Ulan sizi pis teröristler sizi!" diyerek çadırlarımıza pompalı tüfekle saldıran ağaya denk gelmediğimiz için şanslı mucizeyim!
Pamuk kozalarına takılı kalan çocukluğumuz, kanayan tırnak uçları, ayaklara batan dikenler, ilaç parası olmadığı için yarısı bedende kalan türlü hastalıkları saymıyorum bile!
Üç öğün sac ekmeğine katık edilen ve güneşin pişirdiği bulgurun da öldüremediği mucizeyim!
Düşünüyorum da; beden öğretmeninin aynı zamanda matematik, biyoloji, fizik öğretmeni olduğu veya bir üst sınıf öğrencisinin öğretmen olduğu eğitim hayatı sonunda üniversite kazanan mucize öğrencilerdik biz!
Mesela hatırladığım kadarı ile Hizbullahçı olan ve tacizci olduğu sonradan ortaya çıkan okul müdürümüzün masasında kafasını keçeli kalemle daire içine alıp "Aha bununda işini gördük!" dediği öğrencilerden olmadığım için de mucizeyim!
‘’Ben bir mucizeyim kızım!’’ dedim kendi kendime. Şansa bak, kızlar büyüdüğü için evde oyuncak da yok. Canım öyle oynamak istedi ki mucize çocukluğumu özlerken...
ÖLÜM BİLE YORULDU MÜDÜR!
İşte böyle ey Şanlıurfa Karayolları Müdürü; bizler ölümün bile ölümden yorulduğu coğrafyanın mucize çocuklarıyız.
Dikkat edersen terörü, ötekileştirmeyi, hiç yere işkence görmeyi; önce Hizbullah sonra DEAŞ ve onların uzantıların ortasında yaşamak gibi mucizelerden dem vurmadım bile...
Peki, sen ve ekibin ne iş yaparsınız arkadaş!
Sizler adı KANLI KAVŞAK'a çıkan yerde trafik ışıklandırma ve çevre düzenlemesi yapmıyorsunuz diye bu kadar mucizeden sonra bile yaşayan kaç gencimiz daha ölecek Ceylanpınar da?
Bir kavşağa bu kadar basit bir düzenleme yapamayacaksan müdür sen o maaşı ne diye alıyor, o koltuk da ne diye oturuyorsun Müdür?
Sen ve ekibin işini yapmadı diye daha bu bayramda iki mucize gencim öldü ve bunun hesabını kim verecek müdür?
İşini yap ey Şanlıurfa Karayolları Müdürü işini.
Değil mucize bir gencim; o kavşak da sürüngen bir hayvanın burnu kanasın sorumlusu sensin müdür!
Ve ant olsun bütün ülkeye bu sorumsuzluğu anlatırım bilesin.
Ya müdür hayat zaten öldürüyor bizi. Bari sizin yüzünüzden ölmesin mucize gençler Allah aşkına.
ABDULLAH AKSAK’IN DERDİ NE BÖYLE!
Çadırkentlerin kapatılmasından sonra şehre yerleşen yaklaşık 10-12 bin mülteci ile nüfusu 100 bini aşan Ceylanpınar: Sosyolojik, ekonomik, kültürel, siyasi, stratejik ve daha birçok bağlamda ülkenin diğer bütün ilçelerinden ayrı kategoride değerlendirilmesi gereken özel bir şehir, ilçe…
Bir yanı Suriye, diğer yanı TİGEM'in tel örgüleri; kalanın ise yine TİGEM arazileri ile çevrelenmiş bir nevi YARI AÇIK DOĞAL CEZA EVİ konumundaki Ceylanpınar da yaşamını idame etmek başlı başına bir mucizedir!
Bırakın Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini; beş yıl öncesine hiç bir terör örgütünün içine sızamadığı, coğrafik konumu gereği de sızmasının mümkün olmadığı bu güzel ilçe öyle talihsizdir ki; terör şehri algısı ile lanse edildi!
Yüz yılı aşkındır kardeşçe ve omuz omuza yaşayan Kürt, Arap ve Özbek ile sonradan şehre yerleştirilen Afgan kökenli insanlar hiç yere yaratılan terörle mücadele süreci içinde tuhaf bir ayrışmaya tabi tutuldular!
Elbette bunun en ağır bedelini şehrin yoksul garibanları işinden, aşından olarak öderken; yüzlerce masum insan işlemedikleri suçlar yüzünden cezaevlerine mahkûm oldular.Çünkü haklarında salt birileri istiyor diğer istihbarata ağır raporlar verildi!
Ceylanpınar, bölge ve hatta ülke için çok tehlikeli olan Kürt Arap çatışması yaratılmaya çalışıldı ve kısmen de başarı sağlandı!
Oysa Ceylanpınar bu ülkenin barış, kardeşlik ruhunun en güzel yaşadığı şehir, ilçelerinden birisi idi!İdi diyorum çünkü birileri kendi ihtirasları, yerel iktidarlarının devamı için bu duygunun içine etmeye çalıştı.
Son yerel seçimde nihayet bu kâbus bitti ve hem bir eğitimci hem de yazımın girişinde tarif ettiğim bu şehrin mucize insanlarından olan Abdullah Aksak'ın başkan olması ile yepyeni bir dönem başladı.
NE YAPIYOR BU ABDULLAH AKSAK?
Ülke ve bölgenin diğer şehirlerinde seçimi kazanan belediye başkanlarının çoğu göreve gelirken önlerine çıkan önceki yönetimden kalma yığınla borçlanma ve dağ gibi birikmiş sorunlar ile mücadele etmeye hazırlanırken; ülkenin belki de en ağır sorunları bekliyordu Aksak Başkanı!
Çünkü Aksak'ın tıpkı benim gibi, tıpkı kendisi ve tıpkı tarih boyunca o şehirde yaşamış yüz binler gibi MUCİZE yaratması gereken çok şey vardı...
Öyle ya; yaşamak için hiç bir belirti, imkân, olanak olmayan bir şehir de 100 bini aşkın insanı yaşatmanın bütün ağır yükü bir anda omuzlarına bindi ve bir değil her alanda onlarca mucize yaratması bekleniyor.
Nedir bunlar diye sorarsanız;
1- Aksak Başkan diğer belediye başkanlarının aksine sadece 5 yıl içinde yara alan Kürt Arap kardeşliğini usta bir lokman hekim gibi tedavi etmeliydi mesela.
Mesela bunu yaparken de vicdan köprüsünü doğru inşa etmeli ve derin bir vicdansızlıkla işinden aşından olmuş sürü ile masuma haklarını iade ederken yeni mağdurlar yaratmamalıydı!
Şükürler olsun ki Aksak başkan bizlerin ona duyduğu güveni boşa çıkarmadı ve sözünde durarak haksız yere belediyeden atılmış mağdurlar için büyük çaba sarfettiği süreci başarı ile atlattı.
Ancak bu elbette birilerinin hoşuna gitmeyecek ve algı operasyonlarına maruz kalacaktı.
Bakınız; geçmişte nerede ise belediye de Kürt kökenli işçi, emekçi bırakmayanlar bugün Abdullah Başkanı Arap düşmanlığı ile itham ederken; an itibari ile Ceylanpınar da çalışan personelin %85'nin Arap kökenli olduğunu dahi görmezden geliyorlar!
İşe gitmeden 5'er bin lira maaş alan ve dolayısı ile devletten gelen paranın maaş bütçesine bile yetmediği ATM personelini haklı olarak işten çıkaran Aksak başkanı kendi akrabalarını işe almakla suçladılar!
Araştırdım, klasik yalanın, kumpasın ve kaybetmeye tahammülü olmayanların usta algı operasyonudur bu, kanmayın.
Gelelim Ceylanpınar halkını ve Abdullah başkanı bekleyen sıkıntılara. Bakınız; konu Ceylanpınar ve Ceylanpınar’a dair proje üretmekse; Viranşehir, Siverek hatta ülkenin her hangi coğrafyasında yer alan bir başka ilçe ile bir tutamazsınız!
*Çünkü Ceylanpınar halkının mesela Siverekli gibi çiftçilik ile hayatını idame etmesini sağlayacak tarım arazileri yoktur.
Zira var olan arazilerin hepsi ilçe sınırlarının %75’ni kaplayan ve milyon hektarlarla ifade edilen bütün tarım arazileri TİGEM’e aittir! Dolayısı ile Ceylanpınar da iş bulmanın belki de tek yolu TİGEM’dir!
İş bulma şansı dediğim sakın sizleri yanıltmasın. Ceylanpınarlı veya Urfalı iseniz o işletmede müdür, müdür yardımcısı hatta şef bile olamazsınız! Size düşen çobanlık, sulama, sığırcılık, tamir yani hamallık gerektiren ağır işlerdir! Çok şansı veya az biraz torpiliniz varsa belki kâhya, puantör falan olursunuz, hepsi bu!
Peki, bir şehrin can damarı olan TİGEM günümüzde ne durumdadır? Ceylanpınar da işsizlerin istihdam edileceği kadar büyük üretim potansiyeline sahip midir?
Sakın bu söyleyeceklerimi abartı sanmayın… Bölgede su ve sulama sorununun derinden yaşandığı kurak arazilerde tarım yapılırken bünyesinden 10 binin üzerinde personel çalıştıran biraz vizyon, biraz bilgi beceri ve tecrübe ile değil Ceylanpınar, Urfa, bölge: Türkiye’nin ekonomik çatısı olacak potansiyele sahiptir.
Lakin GAP gibi ülkenin en büyük yatırımından sonra kavuşulan su kaynaklarına rağmen gelinen nokta bugün sadece 800 personeli olan; her yıl büyük zarar bilançoları ve vurgunlarla gündeme gelen bitmiş bir TİGEM gerçeği var karşımızda.
Tarım ve Hayvancılığının kurtarıcı Süpermen’i olarak bakanlık koltuğuna oturtulan beyefendinin AVM starı TİGEM Genel müdiresinin bu devasa işletmede zararı ve vurgunlarını telafi için buldukları zavallı yöntem üç beş kuruş kazanan güvenlik görevlilerinden ayda 300; 2.000 lira maaş alan sığırcılardan ise 1.000’er lira kesinti yapmak!
Olmayan şey kurumaz ama hay vicdanlarınız kurusun emi? Hay sizin yöneticilik, tecrübenize ve işletmeyi sıfır noktasına getiren zavallı yöntemlerinizi seveyim…
İşte sevgili dostlar; Ceylanpınar’ın can damarı olan TİGEM’in bu zavallı hallerine rağmen pes etmedi Abdullah Aksak! TİGEM Yönetimi ile görüşerek Kepez’in arkasındaki çöp arazisini istedi! Çünkü Abdullah başkan o arazide kurulacak OSB (Organize Sanayi Bölgesi) ’ nin bu şehre nasıl bir can simidi olacağını biliyordu.
TİGEM’in heba ettiği et ve süt ürünlerinin rafine edilmesi, işlenmesi ve ambalajlanmasına kadar bütün işlemleri yapacak fabrikaların kurulması binlerce Ceylanpınarlı için iş demekti. Abdullah başkan bunun için nasıl çalıştı gördüm, biliyorum…
Aynı Abdullah Başkanın bugünlerde ölümle anılan KANLI KAVŞAK sorununu çözmek için sayın valimiz, Şanlıurfa Karayolları müdürlüğü ve BŞ Belediye yetkililerimiz ile kaç kez görüştüğünü de biliyorum…
Aksak’ın Urfa’nın sembolü haline gelen Ceylanlar ve sınır ilçesi olunmasının üzerinden ciddi turizm projeleri olduğunu da; şehrin sorunlarını çözmek için nasıl çabaladığını da biliyorum.
Sevgili Ceylanpınar Halkı; göreve gelir gelmez çoğu hacizli 75 milyon borç, tonla mağdur ve acil çözüm bekleyen dağ gibi sorunu kucağında bulan Abdullah Aksak o coğrafyanın hayata 3-0 yenik başladığı halde mucize yaratma ustası evlatlarından birisidir.
Abdullah Aksak sensiz, benim, siz siniz, biziz yani…
Abdullah Aksak Kürt’tür, Arap’tır, Afgan, Özbek’tir…
Abdullah Aksak gencin umudu, işsizin ekmek bulma kaygısı, fakirin boş sofrasına yanan yürektir, insandır ve bizimdir, bizdendir merak etmeyin. Yeter ki koca şehrin boşta olan yarısını belediye de işe koymak gibi anlamsız ve sadece birkaç ayda her şeyi güllük gülistanlık yapmasını beklemek gibi ütopik şeyler beklemeyelim.
Unutmayalım ki; Abdullah Aksak’ın elinde güçlü vergiler alacağı fabrikalar, büyük tarım veya sanayi şirketleri, zengin iş adamları, bol esnafı, sosyal yaşam alanları yok!
Unutmayalım ki bu şehrin henüz tapu sorunu dahi tam manası ile çözülmüş değil.
Dolayısı ile Abdullah Başkanın Ceylanpınar halkının güvenine, desteklerine ve vizyonu olan gençliğinin projelerine ihtiyacı vardır.
Ayrıca buradan kabinedeki bütün bakanlarımıza, Cumhurbaşkanımız ile BŞ Belediye başkanımıza sesleniyorum: Ceylanpınar zor bir şehir ve hepinizin bir şehri yeniden ayağa kaldırma mucizesine hazır olan, inanan Aksak başkana destek vermesi gerekiyor.
Başarılar diliyorum Abdullah Başkan. Başaracağına inanıyorum…
ERİN’İ KLONLAMALI!
Yerel seçimin üzerinden birkaç geçti. Gördüğüm o ki; yerel seçimde billboardları süsleyen o büyük projelerin çoğu hasıraltı oldu gitti! Şimdilik öne çıkan 3 ilçe belediye başkanı var elimizde. Mehmet KUŞ – Eyyübiye Salih Ekinci – Viranşehir Abdullah Aksak – Ceylanpınar Görüyorum ki her üç başkan da en az diğer başkanlar kadar borç ile devraldıkları koltukları enkaz edebiyatını uzatmadan bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.
Her ne kadar son birkaç gündür ‘’Kuş Başkan yaptığı iyiliklerin bilinmesini istemiyor!’’ gibi yaptıkları ile çelişen haberlerini okuduğumuz için bizleri ve sevenlerini üzmüş olsa da Mehmet Kuş başkan şeffaf belediyeciliğin öncüsü olmayı başardı.
Salih EKİNCİ Viranşehir de ben dahil herkesi şaşırtmaya devam ediyor. Kanımca etrafına çöreklenmek isteyen birkaç asalaktan kurtulacak bir Salih Ekinci gelecekte Viranşehir’e kalıcı çok büyük eserler bırakacaktır.
Hakeza Abdullah Aksak başkanı zaten anlattım. Bu üç başkan dışında kiralık araçları iade ederek büyük bir tasarrufa imza atan BŞ Belediye başkanımız Zeynel Abidin Beyazgül de işe hızlı başladı.
BŞ Belediyesinde yapılan ve Urfa genelinde mantıksal karşılığı olmayan atamalar yüzünden ben dâhil Urfa kamuoyunun ağır eleştirilerine maruz kalan Zeynel Başkanın da kısa sürede başarılı işlere imza atacağından şüphem yok.
Değişmesi için büyük mücadele verdiğim ve dahi mahkemelik olduğum Resul Yılmaz yönetimi sonrası KekoŞeyhmus yani Şeyhmus Aydın başkan ise an itibari en büyük hayal kırıklığı gibi duruyor! Zira görünen o ki; değişimin getirdiği sinerjisi yok başkanın! O sinerjiyi şimdilik iyisiyle kötüsü ile iki başkan yardımcısı Hasan İzol ve Cumali Karavar üstlenmiş durumda.
Diğer ilçeler de şöyle ‘’Vay be!’’ dedirtecek bir hamle gelmedi daha…
Hilvan dediğiniz de Aslan Ali Bayık ne derse o oluyor! Dolayısı ile bir şey olduğu da olacağı da yok zaten…
Karaköprü de Metin Başkan, Haliliye de Mehmet Canpolat ve diğer ilçelerde başkanlar ne yaptılar, vaat ettikleri hangi projeleri hayata geçirmeye başladılar bilmiyoruz. Zira Urfa da her belediyenin abonelik üzerinden istediğini haber yaptırabildiği basını olduğu için; o ilçeler de zelzele olsa basına ‘’Başkan felaket başarılı’’ başlıkları ile gerçek olmayanı okumak durumunda kalıyoruz.
Hal böyle iken Urfa hala ayakta duruyorsa bu şehrin mangal yürekli valisi Abdullah Erin’e teşekkür etmek gerek diye düşünüyorum…
Bir dönüm arazi için birbirimizi katledip sonra ‘’Valim; gel bizi barıştır!’’ diyoruz, yapıyor.
‘’Valim, bu şehrin tanıtıma ihtiyacı..’’ var diyoruz, tanıtıyor..
‘’Valim bu şehrin sanayi hamlesi için yatırıma ihtiyaç var…’’ diyoruz, fabrikaların açılmasına öncülük ediyor.
‘’Valim; eğitime el atar mısın?’’ diyoruz: Cumhuriyet tarihine eş sayıda derslik ve okul yaptırıyor!
Bütün bunlar yetmezmiş gibi siyasi kaygıların bütün dayatma ve baskılarına rağmen kurumlarda halka yönelik harika bir düzeni yerleştirdi Erin…
Üstelik o bunları yaparken bizler usanmadan şehrimize ihanet ediyor, Vali Erin’i kendi ihtiraslarımız yüzünden siyasete bulaştırmaya, siyasileştirmeye çalışıyor ve her gün yükünü daha da ağırlaştırıyoruz.
Yazıma şu sözler ve temenni ile son vermek istiyorum. ‘’Devlet büyüklerimiz derhal Abdullah Erin’i klonlamalı ve değil Urfa da; bütün ülke de sorun yaşan şehirlere en az 10’ar Erin vali atamalıdır! Yoksa bu şehir daha çok sürünür çok…
FİNAL: Ey Şanlıurfa Karayolları Müdürü; işini yap işini! Zira bu topraklar da büyümek mucize ister ve eğer tek bir mucize daha sen ve ekibin görevini yapmadığınız için o kanlı kavşak da erken solarsa bu vebalin altından kalkamazsınız. Kaldırtmam bilesiniz…
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: