İnsanoğlunun nerede, ne zaman, nasıl bir duygusal tepki vereceğini kestirmek imkânsızdır.Çünkü insanoğlunun ruh hali günümüzün ve muhtemelen geleceğin en son teknolojisi harikası bilgisayarlardan çok daha karmaşık his ağları ile donatılmıştır.
İnancını, ideolojisini, fikrini, karakter yapısını, kültürünü, bilim ve sanatını, siyasetini; vicdanını para ve makam hırsının yönetmeye başladığı geri kalmış toplumlarda bireyler balık hafızalı olur!
Öğretilmiş yokluk, ezber; çıkara ve inkâra dayalı siyaset anlayışı hafızaları günde sadece 2 kez doğru gösteren bozuk saat gibi kurgulamaya başlar ki; sadece 2 kez ile sınırlı kalan gerçekler bile şahsi menfaatlere hizmet eden gerçeklerdir…
Bel altı, aşağılık ve iğrenç algı operasyonları koca bir şehri yönetmeye başladığında; gerçekler ve yalanlar bir birine karışır. Tıpkı Şanlıurfa da olduğu gibi…
İnsani değerlerin ayaklar altına alındığı Urfa da en belirgin davranışlarından birisi, hep bir lider arayışında olmak ve özellikle kendisini önemsemeyen, sevmeyen isimlerin peşinden koşmaktır! Toplumun bu yönetilme ve sürü psikolojisini fark eden isimler Urfa siyasetinde ön plana çıkmayı başarırlar…
BU İŞTE Bİ KAŞMERLİK VAR!
Şimdi sadece birkaç ay geriye gidelim ve gündeme geldiğinde Urfa kamuoyunun ayağa kalktığı Kaşmer Projesini; o dönemde nerede ise şehrin ortasına kurulacak darağaçlarına asılması istenen BŞ Belediye Başkanı Nihat Çiftçi ve Meclis Başkanı Nihat Kılınç ile yönetime gösterilen tepkileri hatırlayalım.
Kaşmer Dağı eteklerindeki arazilerin imara açılması ve burada günümüz teknolojisi ile donatılmış bir uydu kent kurulması projesinin Nihat Çiftçi başkanlığındaki BŞ Meclisinde gündeme alınması ile ortalık adeta ayağa kalkmış ve dönemin BŞ Belediye Başkanı Nihat Çiftçi ile yönetimi:
- Projenin hayata geçirileceğini önceden bildikleri, bu avantaj ile o bölgede yer alan arazileri ucuza kapatmakla suçlandılar!
- Nihat Çiftçi ve ekibi o dönem arazileri birilerine peşkeş çekmekle itham edildi!
- Birden bire çevreci kesilen bazı siyasiler burada yapılacak bir uydu kentin şehrin dokusuna zarar vereceği gerekçesi ile aleyhte kampanyalar başlattılar!
- Hatta ununu çoktan elemiş, eleğini İzmir semalarına asmış; bütün yatırımlarını İzmir’e yapan ünlü sanatçımız İbrahim Tatlıses bile bu proje üzerinden memleketimin BŞ Belediye başkanını kaşmerlik yapmakla itham edecek kadar ileriye gitmişti.
- Nihat Çiftçi ve arkadaşlarının Kaşmer Projesi ile milyonlarca vurgun yapacağı algı operasyonu Ak Parti genel merkezine kadar gitmiş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bu yönde yalan, yanlış bilgiler iletilmişti.
Bugün bir kez daha görüyorum ki; işin aslı ne Kaşmer eteklerinin imara açılması ne zarar edilen Trombüs vakası nede bir başka hizmet eksiği değil, ta o günden Nihat Çiftçi ve ekibini göndermeyi kafaya koyan bugünün seçilmişlerinin ayak oyunlarıymış!
Çünkü Nihat Çiftçi alabildiğine siyahtı dostlar! Çünkü Nihat Çiftçi Kürt kökenli üstelik başarılı bir hukukçu, vizyonu olan bir yönetici ve hataları olsa da kimsenin beklemediği kadar başarılı bir BŞ Belediye başkanıydı.
Bakınız; Nihat Çiftçi ve herhangi bir personelini bir kez hapşırdığında bile şehre salgın bulaştırmakla itham eden bazı basın mensupları, bugünün yönetimin masaya zıçtığı mokları gül kokusu gibi içlerine çekiyor; şehre ‘’lale devri’’ geldi diyerek halkı yönlendiriyorlar ise; bunun yegâne sebebi: Nihat Çiftçi’nin isotçu grubundan olmaması ve Kürt kökenli olmasından başka bir şey değildir. İlaveten Nihat Çiftçi hiçbir zaman Fetö yapılanmasının kıyısından geçmemiş; Fetö sayesinde para kazanan, ofis ve site açan bazı basın mensupları ile yakınlık kurmamıştır.
BŞ Belediye başkanlığı sürecinde kimin dost kimin düşman olduğunu fark edemeyen; insan ilişkileri oldukça zayıf çoğunlukla yapamayacağı sözler üzerinden kimseyi kırmamaya çalışan Nihat Çiftçi’nin hatasız olduğunu söylemek mümkün değil. Lakin dün adeta rant, vurgun yeri olarak kamuoyuna anlatılan Kaşmer Projesinin bugün Şanlıurfa halkına yapılacak büyük hizmet gibi anlatılmasının bende tek bir karşılığı var ‘’Çıkara dayalı rezil bir riyakarlık…’’
O dönem de Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından alınan kararla imara açılan Kaşmer Dağı'yla ilgili iddiaların ardı arkası kesilmemiş; bunun üzerine basın açıklamasını yapmak durumunda kalan Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Meclis Başkan Vekili Nihat Kılıç şunları söylemişti.
Söz konusu alanla ilgili sosyal medya üzerinde algı operasyonu yapılan proje üzerinden arsa baronlarına bu alanı yedirmeyeceğiz! Kılıç ayrıca söz konusu alanın halkın malı olduğunu ve belediye meclisi olarak burayı kurtardıklarını da belirtti.
Projenin altında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da imzası olduğunu vurgulayan Kılıç,” Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın kararı doğrultusunda yapıldı ve muhalefetiyle birlikte oy birliği ile kabul edildi” deşti.
Dikkatinizi çekerim; o dönem altında Cumhurbaşkanının imzası bulunan proje üzerinden Nihat Çiftçiye saldıran Tatlıses Efendi ve şehrimin pek kıymetli basın mensubu zırtolarından bugün çıt yok! Çünkü topyekûn utanmaz rezaletin bileşkeleridirler…
Bakınız; hiçbir haberi reelde vatandaşın fikrini alarak yapmayan dönemin Nihat Çiftçi düşmanı dürüstlük abideleri bazı mensupları. o dönem ‘’Vatandaşın tepkilerine neden oldu!’’ yalanı üzerinden Kaşmer Dağı projesinin neden yapılamayacağını nasıl anlatmışlar:
- DSİ Olumsuz rapor verdi!
- Balıklıgöl kirlenecek!
- ÇDP notlarına aykırı!
- Tüm kurumların olumlu raporu alınmadı!
- Altayapı analizi yapılmadı!
- Belirli alanlar şahıslara ait ve bu alanlar projeyi önceden haber alan bazı meclis üyeleri ile Nihat Çiftçi tarafından ucuza kapatıldı!
- Bakanlık onay vermedi! (Altında Erdoğan’ın imzası olan bir projeye onay vermeyecek bakan var mı bu memlekette?!’’
- Kent merkezinde imarlı alan bitti mi?
- Belirtilen alanda cazibe merkezi yok!
Şimdi o beyefendilere sorar hatta gözlerine sokmak isterim;
- Nihat Çiftçi ve yönetimi projeyi ele alınca izin vermeyen DSİ Zeynel Başkan olunca neden izin versin?
- Nihat Çiftçi döneminde kirlenme ihtimali olan Balıklıgöl Zeynel Abidin Beyazgül’ün omuzlarında taşıdığı melekler tarafından mı korunacak da kirlenmeyecek?
- Topyekûn Nihat Çiftçiye olumsuz rapor veren kurumlar Zeynel Başkana ne ara olumlu rapor verdi?
- Altyapı analizini ebeleriniz mi yaptı?
- O dönem sözde Nihat Çiftçi ve ekibinin ucuza kapattığını iddia ettiğiniz araziler Zeynel Başkan ve ekibi tarafından pahalıya mı mal edildiler?
- Bakanlık ne ara izin verdi?
- Sadece yedi ayda kent merkezinde imarlı alan mı bitti zırtolar?
- Nihat Çiftçi döneminde cazibesi olmayan Kaşmer Dağına Zeynel Abidin Beyazgül cazibesi mi geldi?
Yazımın girişinde aslında yıllarca Cüneyt Arkın Hülya Koçyiğit’in başrollerini paylaştıkları sinema filmlerinde bize empoze edilen celladına âşık olma sendromundan dem vurmuştum.
Sevdiğinden yüz göremeyen âşıkların meşhur "Kaçan kovalanır" sözü bu davranışın aşk denen duyguda bile etkin olduğunu gösterir. Öyle ya; sen birisini seversin ama o seni görmez ve sen seni sevmenin peşinden sürüklenirken ardından sürüklenen sana canını vermeye hazır sevenini de sen görmezsin!
Velhasıl kendine, kendi ırkına, evrene ve üzerinde yaşadığı dünyaya düşman olan tek canlıdır insan!
Bunun yanında aşırı güven ve iyimserlik kişide sürü psikolojisinin kronik hale gelmesine sebep olur ve tıpkı şizofren, tıpkı panik atak gibi psiko-patolojik bir vakadır.
Psikolojide "Tecavüzcüsüne âşık olan aptal sarışın Kız" yada "Celladına aşık olmuş köle sendromu" bu tür vakalara örnek gösterilebilir.
Tecavüzcüsüne âşık olan aptal sarışın kız sendromu halkımız arasında "öküzün aptalı kasabın bıçağını yalar!" şeklinde deyimlenir mesela.
Fakat bilinen bir gerçek vardır ki insan dışında hiç bir canlı kendisini kesmeye hazır kasabın bıçağını severek yalamaz. Yani öküzün bile bu kadar öküzlük yaptığı görülmüş şey değildir.
Dünya tarihinde yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca insanın bu ve buna benzer tıbbi bulgular sonucunda yurtlarından sürüldüğü, aç açıkta kaldığı ve dâhil öldüğü birçok olay vardır!
Bunların en bilineni 1973 İsviçre'sinde bir banka soygunu sırasında yaşanmış ve tarihe Stockholm Sendromu olarak geçmiştir.
Stockholm sendromu, rehinenin kendisini rehin alan kişiyle olası diyalog sürecinde oluşan, duygusal anlamda sempati ve empati oluşması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan bir terim olarak kayıtlara geçmiştir.
Ancak Stockholm kadar bilinmese de yüzlerce insanın ölümüne yol açan asıl olay; De Estenyo Feribotunun ağır ağır batması sırasında yaşanmıştır ve kayıtlara "De Estenyo Feribotu Sendromu" olarak geçmiştir.
Meramımı anlatmadan önce buyurun bu feribot kazasının nasıl olduğunu ve sonuçlarını okuyalım.
Estonya’nın başkenti Talin’den Stockholm’e giden Estonya Feribotu 1994'de Baltık Denizi’nde batar. Denizcilik tarihinin en büyük facialarından birisi olan bu kazada feribotun 989 yolcusundan 852'si gemiyle birlikte denizde boğulmuş, sadece sadece 137 kişi kurtulmuştur.
Kısaca olay şöyle gerçekleşmiştir: Feribot kıyıya yakın bir mesafede sert dalgalar nedeniyle gece yarısı 00.50’de su almaya başlamış, sular 50 santim yüksekliğine ulaştığında ise feribot yan yatmıştır. Bir Saat boyunca yükselen sular sonrasında ağır ağır yan yatarak 01.50’de batmıştır.
Ölenlerin büyük çoğunluğu çok iyi yüzme bilmesine rağmen; nasıl oluyordu da bu şekilde can vermiştir? Neden insanların çoğunluğu kurtulmak için bir çaba İçine girmemişlerdir?
Bu olay davranış psikolojisi uzmanları tarafından yıllarca incelenir. Uzun araştırmalar neticesinde şu sonuca varılır:
Gemi su almaya başladığında tahliye işlemi başlar. Ancak yolculardan sadece 137’si su almaya başlar başlamaz hemen feribotu terk eder. Kimisi yüzerek kıyıya çıkmayı başarır. Geri kalan 852 yolcu ise gemi kaptanının “panik yapmayın dünyanın en güçlü Feribotundasınız” sözlerine kanarak su boşaltma İşlemini sadece izler. Sular yükselip gemi ağır ağır batmasına rağmen, yolcular gemiyi terk etmezler! Bir saat sonra feribot tamamen yan yatarak sulara gömülür. 852 yolcu feribotun su aldığını ve yan yatmaya başladığını görmelerine rağmen; son saniyeye kadar batışı izlemiştir.”
İşte bu çarpıcı vaka literatüre ve psikoloji kitaplarına “Estonya Feribotu Sendromu” olarak geçmiştir.
Gerçi daha önce köşe yazılarında Ahin Güneş kardeşim Urfa'da ki "İsot Lobisi"ni ve yapmaya çalıştıklarını detaylı şekilde okuyucularıya tıpkı benim gibi paylaşma cesaretini göstermişti. Ancak ben yine de bu tanıma ekleme yapayım
Şimdi sizlere sorarım, hangi öküz sürüsü böyle bir hataya düşerdi ama genelde sevdiklerinden darbe yemeyi tercih eden insanoğlunun kitlesel psikolojisi böyle bir şey işte.
Şanlıurfa da yaşanan sendromun adı ise; 1.975.000 kişinin sayıları 25.000 olan Beyaz Urfalı bir diğer deyim ile isotçu grubu ve bu grubun bitmek bilmeyen sömürülerine âşık olma sendromudur!
TV KANALI AÇACAĞIM!
Sevgili Dostlar; özellikle küçük esnafların kepenk kapattığı, büyük firmaların iflas bayraklarını çektiği bir süreçte iş yeri açmanın çok da akıllıca olmadığının sanırım hepimiz farkındayız.
Bir işyerinin asıl gider kalemlerinin personel maaşları ile SGP primleri olduğunu da bilmeyen yoktur.
Ancak bütün bu risklere rağmen hem de uydudan yayın yapacak bir tv kanalı kurmayı düşünüyorum çünkü Urfa da internet veya günlük yazılı gazete ile tv kanalı kurduğunuzda çalışan personellerinizin maaşları, SGK primleri ve diğer bütün giderlerini Ak Parti belediyeleri ödüyormuş! Üstüne de her ay abonelik, reklam adı altında hatırı sayılır paralar ödeniyorsa ben aptal mıyım kendi sermayem ile TV Kanalı açayım?
Ha, efendim; kanal kurmak için bir stüdyo, canlı yayın araçları mı gerekiyor? Bulurum alkış çalacağım bir belediye başkanı ve aslanlar gibi ödetirim olur biter yahu.
Mesela bir giyim mağazası da olabilir! Veya başka bir iş… Üstüne hanımı İŞKUR üzerinden belediye de işe gidiyor gösterir çift maaş da alırım. Yetmedi uyduruk bir ajans açar onuda belediyenin birine 400-500 bin liraya gagalarım! Onlarca fake sayfa açar onlara da reklam alırım. ŞUTSO da, BUTSO da, OLSO da falan fişman basın müşaviri olur Avrupa’yı da dolaşırım.
İşte dostlar; Urfa yerel basınının tarihin en kirli sürecine girdiği dönem, gazetecilerin belediye başkan yardımcısı, STK basın müşaviri, İŞKUR çalışanı olduğu bu dönemdir.
Böyle kirli bir dönemde de basından halkın sorunlarına dair haber beklemek tabiri caizse aşırı saflık olur.
Sahi, kanalın adını birlikte koyalım mı; mesela ‘’BELEŞÇİTV’’ nasıl?!
Yorumlar
Kalan Karakter: