Bir türlü içinden çıkamadığımız ve giderek çok daha yoğun yaşamaya başladığımız aşırı polarizasyon ve aşırı politizasyon hali inanın çok tehlikeli bir hal almaya başladı!
Çünkü böyle ortamlarda kendinizi provokasyonlardan ve kullanışlı aptal durumuna gelmekten korumak oldukça güçtür.
Görünürde İslam ve din eksenli, özünde siyasal İslam’ın erozyona uğrattığı karakter ve yaşam biçimi ile koltuk, hırs, çıkar ilişkilerine bulaşmış dil, din, ırk, kimlik siyaseti beraberinde sonuçları inanılmaz tehlikeli bir kutuplaşmayı getirir.
Üzülerek görüyorum ki; şu yerel seçimde işte bu kutuplaşmanın içine girmemesi gereken bazı kişiler de maalesef aşırı tehlikeli söylemler, ithamlar ve neticeleri yeni Suruç'lar yaratmaya gebe bir girdabın içine girmişlerdir!
Allah sonumuzu hayır etsin. ;-)
Oysaki sadece siyasette değil hayatın her alanında getirisi sadece kaos, kin, nefret olan aşırı politizasyon ve kutuplaşmanın yaratacağı kaotik ortamların bedellerini çok ama çok ağır ödeme tecrübelerine defalarca pratik etmiş bir ülke olarak, farkında olma vakti gelmiş, çoktan geçmiştir.
Kaotik ortamlar insan bilincinin kapalı, algılarının tek taraflı ve kin, nefret, kavga eksenli söylemlere açık olduğu tehlikesi dönemlerdir.
Kaos yönetiminde tarih boyunca başarısız olmuş bir ülkenin zaten "Sağcı/solcu-Türk-Kürt-Alevi-Sunni" ve daha birçok benzeri böl, parçala yönet nifak tohumları ile birbirinden koparılmış bağları pamuk ipliğine bağlı halleri her türlü acıya, kavgaya gebedir.
İşte bu yüzden önümüzdeki yerel seçimin çok önemli ama toplum barışı, insanın yaşama hakkı karşısında zerre-i miskal kadar bile önem taşımadığı gerçeğini unutmayalım. Sokakları daha fazla gerecek eylem ve söylemlerden uzak duralım.
GAZETECİ TARAFTIR!
Kimin uydurduğunu bilmediğim ama son zamanlarda oldukça sık dillendirilen şu "Gazeteci dediğin tarafsız olmalı" söylemini çok saçma buluyorum. Zira özellikle toplumsal olaylar ve siyasette tarafsızlık insan doğasına aykırı bir insan tepkimesidir. Hadi diğer bazı meslek grupları üzerinden örneklerle konuya geniş bir açıdan açıklık getirelim.
Bir futbol maçını yöneten hakemden bir takıma sempati duymamasını beklemek nasıl ki altı boş ve insan doğasına aykırı ise; bir gazeteciden seçim sürecinde tarafsız olmasını beklemek o kadar saçmadır!
Bu durum solcu bir zanlıyı yargılayacak hâkimden sol söylem ve anlayışa yaraşır bir yargılama beklemek ne kadar saçma ise; bir polis memurundan hem sağcı, hem solcu olmasını beklemek o kadar yanlış olacaktır.
Eğer bütün meslek gruplarında tarafsızlık ilkesi anayasal bir hükme bağlı gibi davranacaksak, o halde camii imamı cem evinde, dede camii de pekâlâ vaaz verebilir değil mi? Oysa Dede de İmam da ayrı temsiliyetleri olan din adamları dolayısı taraftırlar...
Dolayısı doğrusu insanları taraflı, tarafsız yargısı ile kategorize etmek yerine başta kendimizden başlamak şartı ile objektif, adaletli ve hakkaniyetli olmayı beklemek çok daha doğru olacaktır.
BAL GİBİ PİSLİĞİN TARAFISINIZ!
Sizlere Urfa özelinde iki gazeteci üzerinden tarafsızlık adı altında nasıl rezil bir gazetecilik yapılırı örnekleri ile anlatmaya çalışalım.
Her dönemin adamları olan bu iki arkadaştan birisi 15 Temmuz sürecinde sitesi kapatılmış, fetöcü olduğu gerekçesi ile gözaltına alınmış ve milletvekilleri ile kurduğu samimiyetlerin ses kayıtları üzerinden kurum ve kuruluşları fatura haracına bağladığı için adı Paratullah Efendiye çıkmış göbekli arkadaştır.
Bir diğeri de Resul Yılmaz'a dair güzellemelerin üstadı, hayatında Ceylanpınar ve Eyübiye belediye başkanlarını eleştirme cesareti göstermemiş; Eğitim Birsen Sendikasının kuklası gözlüklü arkadaştır! Şimdi bu iki ismin varlıklarının topluma faydası ne olur ki tarafsızlıklarının önemi olsun?
Malum Suruç olaylarında kalemi bir yerlerine kaçan bu iki arkadaş sıra şehrin en çok eleştirilen belediye başkanlarını, tefecileri savunmaya gelince aslan kesildikleri gerçeği ortada iken; böyle tipler tarafsız olsa ne olur, olmasa ne?
Sendika ve belediyeler ile kurduğu kirli organik bağ sayesinde geçinen şahsın memleketin en temiz siyasetçisi olan M. Kasım Gülpınar karşıtlığı üzerinden dürüstlük nidaları atmasıdır enteresan değil mi?
Oysaki o gözlüklü adı gibi bilir ki; eleştirdiği Gülpınar isminin tırnak uçlarında birikmiş mikrop tanesi kadar bile onurlu bir yaşam sürmemiş, başı dik durmanın, merhametin, adaletin, bilgi birikiminin, vizyonunun temsil ismi olmamıştır.
Bu arkadaşın hangi tipler milletvekili ve belediye başkanlarından aldığı talimatlarla hareket ettiğini biliyoruz elbet ve sırası geldiğinde kamuoyu da bilecek.
BEN TARAFIM!
Buradan sesleniyorum; taraf olduğum kişiyi dahi en ağır şekilde eleştirebilecek kadar objektif ve adil olmaya çalıştım köşe yazılarımda.
Sabahattin Cevheri yakını olduğu ifade eden bir sosyal medya kullanıcısı beni şöyle eleştirmiş:
-Sıkı takipçinizim ama SKM'de Zeynel Beyazgül ile görüştükten sonra Cevher'iyi ağzınıza dolamaya ve sert eleştirmeye başladınız! Ak Parti sana ne verdi?
Bir kere Zeynel Abidin Beyazgül ile uzun bir süredir il başkanlığında, özel ofisinde, Ankara da görüşüyorum.
İkincisi ben bütün siyasi partilerin temsilcileri ile görüşüyorum. Ve üç ben zaten Zeynel Abidin Beyazgül lehine taraf olduğumu ifade ettim! Şöyle ki; Ak Parti SKM'sini haraca bağlar gibi para baskısı yaparken Cevheri fanatiği olmadım mesela. "Veya ne şiş yansın ne kebap!" "Ya Cevheri kazanırsa" kaygılarından uzak olabildiğince objektif eleştirdim daima.
Elbette ki siteler, gazeteler bütün partilerin SKM'leri ile haber karşılığı anlaşma hakkına sahipler ama hiç bir gazetecinin Ak Parti SKM'sinden aldığı para ile Cevheri yandaşlığı yapıp Ak Partiye saldırma hakkı yoktur.
Hiç kimsenin SP SKM'sinsen aldığı para ile SP'ye saldırma hakkı olmadığı gibi de diyecem ama Essum Aslan başkan dışında zaten SP ve Cevheri'nin parası da yok ki!
İlk basın toplantısından kendisinin de şu şekilde "Ben hayatım boyunca vermedim hem alorum" ifade ettiği gibi Cevheri bugüne kadar kime günahını vermiş ki yerel gazetecilere SKM bütçesi ayırsın?
İlaveten benim Sabahattin Cevheri ismine karşı zerre bir ön yargım olmadı hiç. Mesela Cevheri ismine HDP üzerinde teröryel paylaşımlar ile saldırılmasını şiddetle kınıyorum.
Kaldı ki; ben tam tersi bir eleştiri koyuyorum ortaya. Şehirde oy oranı %1 olan SP'nin kuyruğu olan HDP'yi de şiddetle kınıyorum. CHP ve Türk solunun kuyruğu olmayı siyaset ve gelenek haline getiren HDP'yi kınıyorum.
Demirtaş sonrası zırnık politika üretemeyen hatta tıpkı CHP gibi Ak Parti ve Erdoğan düşmanlığı dışında fikir ve siyaset yapamayan HDP'yi kınıyorum.
Özellikle "Yeter ki Ak Parti kazanmasın da!" zavallı mantığı ile bölge ve ülke genelinde nerede eski Kürt düşmanı varsa aday yapan HDP'yi kınıyorum.
Bu yetmezmiş gibi İstanbul örneğinde kabak gibi ortada olan aşırı Kürt düşmanı Ekrem İmamoğlu ve türevleri CHP adaylarına destek veren HDP'yi kınıyorum. Ve diyorum ki; Sabahattin Cevheri Kürt halkını temsil edecek en son kişidir...
İnanmayan Cevheri döneminde bölgede Kürt halkına yapılanların tarihçesine ve o tarihçe de Sabahattin Cevheri'nin eylem ve söylemlerine baksın.
Evet, Cevheri'yi eleştiriyorum zira Fakıbaba benzeri simit, ciğer muhabbeti bayatladı artık! Şehrin mazlum evladı rolü Ankara'nın sosyete göbeğinde gününü gün eden isme yakışmıyor...
Adama sorarlar; üzerinden iki dönem milletvekili olduğun ve başkanlığını yaptığın Şanlıurfaspor'u bu kadar seviyordun da; neden Ankara'dan kalkıp bir gün desteğe gelmedin?
Öyle tek başına halkın arasında dolaşarak sevgi pıtırcıkları atmak koca çelişkilere cevap olmuyor diyorum.
Örnek mi; "Olursam Urfa adayı olurum. Öyle Ahmet, Mehmet; o parti bu parti değil!" diyen Cevheri değil miydi?
Bugün Şanlıurfaspor'u gönül yarası olarak gördüğünü ifade eden ve fakat geçmişte kendi başkanlığı dönemine denk gelen Erciyes faciasına açıklık getiremeyen kim? İki dönem başkanlık yapacaksın yıllar sonrasındaki çıkacak "Şanlıurfasporun kalıcı gelirlere ihtiyacı var!" diyeceksin. Kalıcı gelirler bıraksaydın başkan. Sen bıraktın da elinden tutan mı oldu?
Ve ben de diyorum ki; ben bu kadar çelişkileri olan bir ismi desteklemiyorum. Buda benim en doğal hakkım. Gazeteciyim diye bunu söyleme hakkımı kim elimden alabilir.
Ancak yineliyorum: Salt HDP oylarına talip diye Cevheri'yi terörize etme çabasını da doğru bulmuyor ve kınıyorum. Cevheri'ye terörsit demek alçakça bir söylemdir ve kabul edilemez.
Ama aynı zamanda Ak Parti, SP, İP, HDP yani parti ayırmaksızın başta masum KHK mağdurları olmak üzere; DEDAŞ zulmünün, işsizliğin, tefeciliğin son bulmasına dair proje ve fikir üretemeyen herkesi kınıyorum.
Bakınız; nasıl ki HDP'ye oy veren her Kürt vatandaşı terörist ilan etmek alçaklıksa, Ak Parti saflarında siyaset yapan Kürt vatandaşı Kürtlüğünü satmakla suçlamak o kadar alçaklıktır.
Ayrıca ben gazeteci değil köşe yazarıyım. Gazeteci gazete sahibi, bayii, satanıdır. O satışı da bu şehirde başta Paratullah Efendi olmak üzere yapan çok isim var zaten... Muhabir ayrıdır, yazar ayrıdır. Bu işin editörü var, genel yayın yönetmeni var, müdürü var. Var oğlu var. Hepsi gazeteci mi; hayır... En azından tarafsızım diyerek ve Ak Parti SKM kapısına dayanıp Cevheri'ye methiyeler yağdırmıyorum.
Kaldı ki; zaman zaman ilçelerde son durum adı altında yaptığım paylaşımlarda Ak Partiyi alabildiğine objektif eleştirdiğim ortadadır. En ağır eleştirileri Ak Partili Belediye başkan ve başkan adaylarına yaptığım da ortadadır. Ve bir kez daha söylüyorum ne Zeynel Beyazgül'ün nede Cevheri'nin olmayan parası kalemimi satın alamaz!
Bir Kürt olarak HDP'nin Kürtleri SP'nin kuyruğu yapmasına baştan da hayır dedim, şimdi de diyorum. CHP = Tarihi süreçte en ağır Kürt katliamlarının yaşandığı bütün zamanların iktidar partisidir ve MHP ve İP partiden farkı olmayan bir Kürt karşıtlığı partisidir; ne işiniz var bunların yanında diyorum. Kürtleri bu kadar aptal yerine koymayın diyorum.
"Zeynel Beyazgül'ü neden eleştirmiyor?" diyenler "Manifesto ve Ak Parti SKM" sine dair ağır eleştirilerimi de, encümen listelerine tepkilerimi de okusunlar.
Mesela Essum Aslan'ın yükselen yıldızını görmemek olur muydu; gören de bendim. Paratullah efendi gibi sözde Zeynel taraftarı görünüp Essum başkandan 10 bin almadım. Hatta henüz kendisi ile tanışmıyoruz ama başarısını yazan bendim.
Sahi Zeynel Abidin Beyazgül BŞ adayı değil mi Paratullah Efendi? Peki, senin 10 bin lira alıp reklamını yaptığın Essum'un kazanması kim için sorun teşkil eder? Velhasıl yine birbirimizi ötekileştirdiğimiz, kaotik bir seçim sürecinden geçiyoruz.
Ama seçimi en ilginç kılan gücünü Ak Partiden alan yerel basının "Cevheri kazanıyor" yaygarasıdır...
BU ŞEHRE GÜLPINAR GEREK!
Yaklaşık 2.5 yıl öncesine kadar parti ayırmaksızın politikacılara karşı oldukça olumsuz yargılarım ve açıkçası ülkem adına kaygılarım vardı…
AB Uyum Komisyonu Başkanı Şanlıurfa Milletvekili M. Kasım Gülpınar ile tanışmam berberinde benim ülkemde de nesli tükenme noktasında bile olsa ‘’ Vekillik koltuğunu kendi hırsları, akrabaları, şirketleri için kullanmayan vekil olduğunu görmemi sağlamıştı!’’
Düşünebiliyor musunuz Türkiye de bir milletvekili
Görev yaptığınız dört dönem boyunca tek kuruş maaş almayacak; bu maaşları başta kız çocukları olmak üzere yoksul çocuklara bağışlayacak! AB Uyum Komisyonu Başkanlığından dolayı kendisine tahsis edilen kırmızı plakalı aracı şehrine getirmeyecek, kullanmayacak! Hiçbir yakınını torpil ile işe sokmayacak, yakınlarına ihalelerde imtiyaz tanımayacak! Anadili ona Kürtçe dışında 5 yabancı dil bilecek; vizyonu ile kendisine Avrupa da dahi hayranlık uyandıracak bir saygınlık kazandıracak, göğsünde Fransa’nın en büyük nişanını taşıyacak. Şahsına ve ailesine ait binlerce dönüm araziyi yoksul köylün hizmetine ücretsiz tahsis edecek.Bütün bunların yanında bölgede karşılık bazında en büyük kitleyi temsil edecek ama bir o kadar mütevazı, sempatik, yardımsever ve barışın temsilcisi olacaksın.
Evet, Gülpınar kesinlikle nesli tükenme noktasında olan bir asilzade ve toprakların son aristokratı idi. Ve sonrasında anladım ki işte bu yüzden siyasete adım atan her kişinin direk rakip gördüğü isimdi!
Şu son sosyal medya linç kampanyası bir kez aha bizlere gösterdi ki; yukarıdaki hiçbir vasfa ve karşılığa sahip olmayan; devletin bütün akarlarını kendilerine rant havuzu haline getiren siyasiler böyle bir ismi doğal olarak istemeyeceklerdi.
Düşünün; bir şehir hatta bir ülke sizi tefeci olarak tanıyor, zulüm kar biliyor! Düşünün Urfalı etiketi ile bakanlık yapıp Urfa’yı kabine dışında bırakacak kadar başarısız olmuşsunuz. Düşünün; kendi ilçenizde alay konusu olacak kadar zavallı bir haldesiniz! Düşünün adınız sürekli ihalelere bulaşmış, vekil itibarınız yerlerde sürünüyor ama en önemlisi düşünün; kurduğunuz sömürü düzeni tıkır tıkır işliyor. Kalkıp Gülpınar gibi bütün bu kirlerden uzak, üstelik bakan olması halinde şehrin ve hatta ülke siyasi tarihine damga vuracak ve halkın sömürülmesine engel olurken; bütün sorunları vicdan ile bilgi birikim ve vizyon sürecinden geçirerek çözecek ismi ister misiniz?
İstemezsiniz!
İstemediler de!
Ve emin olun yıllardır M. Kasım Gülpınar’ı engellemek, başarısını gölgelemek için her türlü rezil girişim ve algı operasyonu yapıldı!
Örnek mi?
Daha geçen genel seçimde iftiralarla dolu videolar bu şehre yayıldı! Her seçimde DEDAŞ sadece Siverekli binlerce aileye haciz işlemi başlattı. Gülpınar siyasete atıldığı ilk günden beridir olasılığı yüksek başarısını görme endişesi ile durmaksızın Siverek’e haps etme operasyonu ile bakanlığı engellendi! Nerede ise bütün milletvekilleri il ve ilçe teşkilatlarına, SKM’lere ve kurum kuruluşların başlarına kendi adamlarını yerleştirdi. Buna tenezzül etmeyen, reklam yapmayan ve yerel gazetecilere maaş bağlayarak PR çalışması yapmayan Gülpınar’ı sanki etkin değil gibi gösterdiler. Şanlıurfa da gerçekleşen büyük mitinglerde oluşan kalabalığın %60’ı Gülpınar kitlesi iken bu kitleyi dışladılar, cehaletle suçladılar ve kalbi bir güvene, sevgiye dayalı bu kitle üzerinden bile engelleme operasyonu yaptılar. Her seferinde bakanlığı kendisi hak etmesine rağmen olmaması için dışarıdan isme bile biat edenler tarafından engellendi! Her seçim döneminde Urfa da partiye en büyük oy oranını kazandırdığı halde görmezden gelindi.Ve nihayet Portakal denen televizyoncu bozuntusunun CHP’ye oy devşirmek kaygısı ile başlattığı linç kampanyasında bir kez daha gördük ki; gıkını dahi çıkaramayan, tepki veya destek tiwiti dahi atamayan şehrin ve partinin eski yeni milletvekilleri için M. Kasım Gülpınar kendi varlıkları için her zaman sıkıntıdır! Zira varlık sebeplerinin adalet ve sömürü gibi iki uç yaşam biçiminde olmak gibi keskin farklılıkları vardı.
Zira başta bilgi birikimi ve vizyon olmak üzere her alanda Gülpınar lehine ciddi bir siklet farkı vardı…
Zira Gülpınar sadece Urfa değil; bütün bölgede karşılığı olan isim iken; birçoğunun kendi aile içerisinde dahi karşılığı olmamış ve oturdukları koltukları ya başkalarına ya Ak Partinin gücüne borçludur.
Velhasıl bu şehrin M. Kasım Gülpınar’a ihtiyacı var.
Not: M. Kasım Gülpınar’a dair yapılmaya çalışılan algı operasyonu karşısında suskun kalmakla itham ettiğim İl Başkanı Bahattin Yıldız’ın sonraki süreçte gösterdiği hassasiyet takdire şayan olup; bu onurlu duruşu gösteremeyenlere örnek olmasını temenni ediyorum.
Elbette M. Kasım Gülpınar isminin ve onurlu aile geçmişi ile varlığının hiç kimsenin savunmasına ihtiyacı yoktur. Kendi deyimi ile ‘’ Avukata ihtiyacı olmayan ve sözlerinin arkasında durabilecek yegâne isimdir ama ilde direk Cumhurbaşkanını temsil makamında oturan Bahattin Yıldız’ın geç de olsa gösterdiği duruş önemlidir.
Gülpınar’ın kmseye ihtiyacı yoktur. Bilakis fakir fukaranın giderek ekmek bulmakta zorlandığı; tefeciliğin bir yaşam şekli haline geldiği, işsizliğin diz boyu yaşanıp, eğitimin yerlerde süründüğü ve Vali Abdullah Erin’in bütün yükünü sırtlandığı bu şehrin Gülpınar’ın vicdanına, vizyonuna, bilgi birikimine ihtiyacı vardır.
Yorumlar
Kalan Karakter: