DELİK CİĞER!
Kadının huzurunda tek bir deve ama bu devenin kendilerine ait olduğunu iddia eden iki tüccar vardır.
Kadı kararlı bir ses tonu ile sorusunu yineler;
- Bu deve hanginizin?
Her iki tüccar da bir ağızdan "Benim!" der. Bunun üzerine kadı
-O halde bana öyle bir delil gösterin ki; hanginize ait olduğunu göreyim.
Önerisini getirir. Devenin gerçek sahibi olan tüccar atılır.
-Efendim; benim devenin ciğeri deliktir!
Bu sözler kadı ve yargılamayı izleyen herkesi şoke eder. Şoku atlatan Kadı;
-İyi de biz bu iddianı tespit etmek mümkün değil ki...
Tüccar kendinden emin bir şekilde
-Efendim; deveyi keselim! Eğer dediğim gibi ciğeri delik değilse ben bu arkadaşa yeni bir deve alacağım. Yok, eğer delikse bu arkadaş bana yeni bir deve alacak.
Bu öneri Kadı tarafından makul bulunur ve deve kesilir. Kesim işlemi bittiğinde herkes hayretler içinde kalır zira gerçekten devenin ciğeri deliktir. Bunu gören kadı adama döner ve,
-Devenin ciğerinin delik olduğunu nasıl bildin? Diye sorar.
-Kadı Efendi; bir süre önce devem ile uzun ve zorlu bir yolculuğa çıktık. Uçurum ortasında dar bir köprüyü geçerken devenin yavrusu kayarak uçuruma yuvarlandı! İşte o gün devem öyle bağırdı, öyle ağladı, öyle çığlıklar attı ki; bu devenin ciğeri bu acıyla delinmiştir dedim kendime. Hatta size kesilsin önerim de o günden sonra dinmeyen acısına son vermek isteyişimdendi...
CİĞER ACISI!
Cübbeli gibi sapkın, ATV deki şovmen gibi paracı, Adnan gibi kedicik düşkünü olmadığı her hali ve sözünden belli olan gerçek bir din adamının videosunda bu misali dinledim.
Bu güzel yürekli din adamının sonrasında "Ne oldu bize, çaresizlik, yokluk, açlık çeken birini gördüğünde ağlayan ve yanı başına koşarak yarasına merhem çalmak için çırpınan bize ne oldu?" sorusu gece boyunca başımın etini yedi!
-Ne oldu bize ha; Allah için, inandığı için, dini için ağlayan o duygu yüklü insanlardan ne ara makam, mevki, para için ağlayan insanlara dönüştük?
Evinde pişen çorbadan bir tası komşusu ile paylaşmadan uyuyamayan insanlardan komşusunun aşına göz diken insanlara nasıl dönüştük?
Kardeş, evlat acısına ciğeri delinene dek ağlayan insanlardan kardeşini ulu orta üç beş kuruşa satan insanlara ne ara dönüştük?
Komşunun namusunu gözünü kırpmadan komşusuna teslim edecek kadar güvendiği insanlardan daha 1.5 yaşındaki çocuğu paramparça edebilen yaratıklara ne ara dönüştük?
Bileklerini kesip kan kardeşi olan ve omuz omuza güneşin batmadığı imparatorluk kuran, İstanbul'u fetheden, Çanakkale'yi haçlılara zindan eden kardeşler iken; şimdi ne oldu da birbirlerinin ölüsüne göbek atacak kadar zavallı duygusuzlar olduk?
Dünya üzerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan bir ülkenin evlatları; cenneti annelerin ayakları altına seren bir dinin sevgi dolu müminleri iken; gencecik kızlarımızın üzerine benzin dökerek, kazma kürek doğrayarak tecavüz eden, bölüp parçalayan yaratıklara ne ara dönüştük?
Ana gibi yar olmaz diyenleriz biz... Ne oldu da analar evlatlarını boğazlıyor, camii avlularına bırakıyor hale geldiler?
Bilimi, felsefeyi, ilmi, inancı dünyaya yayan insanların torunları nasıl oldu da yalaka, eşcinsel, kumpasçı, duygusuz sanatçılar üretir hale geldi?
Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (SVS) iken nasıl oldu da putlaştırmaya başladık birilerini?
Ülkenin ahlak haritasına bir bakın. Pespaye bir siyaset, taciz, tecavüz, hak gaspı, uyuşturucu, kadın ve çocuk cinayetleri, rüşvet, torpil, ihale vurgunları, tefecilikten yana harita kan kırmızısına boyanırken; güzelden yana tek bir coğrafya kalmadığını göreceksiniz.
ŞU FETÖYÜ BİTİRİN ARTIK!
Sanırım iktidar partisi dâhil 80 milyon olarak içinde bulunduğumuz en büyük yanılgı Pennsylvania da yaşayan elebaşının kuklası fetöcülerin bitiği oldu! Ve sanırım bir diğer büyük yanılgımız Fetö Terör Örgütünün ülkeye verdiği zararı sadece 15 Temmuz Hain Darbe kalkışmasında 252 masum vatandaşımıza kıymak olarak gördük!
Oysa bu lanet olası terör örgütünün akrepten beter siyaset tarzı bin yıllardır sayesinde ayakta kaldığımız bütün değer yargılarını yerle bir etmek oldu… Tertemiz sevgilerimizi, birbirimize olan güven ve kardeşliğimizi sinsice bitirdiler!
Maalesef bu kanlı terör örgütü bugün ülkede KHK Mağduru olarak adlandırdığımız yüz binlerce masumun işinden, aşından olması örneğinde olduğu gibi; kendinden olmayanı şeytanın aklına gelmez kumpaslarla ötekileştirmek, yalnızlaştırmak, sindirmek, vatan haini boyutunda yaftalamak gibi berbat mirası kaldı bize!
Hoş, siyasi ayağına dokunulmamış ve bugün varlığını güçlü şekilde sürdürüp ülkenin en önemli kurumlarında var olan fetöcüler dururken miras demek ne kadar doğru bilmiyorum.
Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar ve bütün muhalefet partilerine bir kez daha sesleniyorum. Şu lanet olası terör örgütünü bitirin artık. Ama samimi şekilde mücadele ederek… Mesela ‘’Yanıldık’’ hakkını masum fakir fukaraya da vererek ve aslında o fakir fukaranın yanılmasında pay sahibi olan siyasi ayaklarından başlayın bitirmeye…
HARRAN DA DARP MESELESİ!
Eskiden bir köpeğin insanı ısırması haber ama insanın köpeği ısırması manşet haberdi ya; şimdiler de manşetlik ülke olduk ne yazık ki!
Maalesef taşın kuşa değmesi de haberdir artık zira taş atılacak kuş bırakmadı insanoğlu!
Kuş taşa değmişse zaten mucizedir biz gazeteciler için ve elbette haberdir.
Bakınız; dün öğle sularında Harran da önce ilçe kaymakamının sonra Harran belediye başkanı ve korumalarının eğitimcileri darp ettiği iddiaları geldi ben ve sevgili kardeşim Ahin Güneş’e!
El Clasico şehirde bu haberi sonradan bizden kopyalayıp sonra da utanmadan (BİHA) kısaltması ile bir ajans uydurması ile verenler hariç kimse veremedi. Kaldı ki iddiayı bize atan yaralı bacağı ve kan lekeli giysileri ile darp edildiğini iddia eden eğitimcilerdi…
Bu tür bir vaka iddiadan ibaret bile olsa dünyanın her yerinde haberdir. Sadece haber değil; eğer böyle bir mesele vukuu bulmuşsa anında soruşturma açılır ve ilçe kaymakamı ile belediye başkanı kamuoyundan özür dilerler.
Ama bizim meselede sonradan öğrendim ki darp edilenler makama davet edilerek özür dilemişler ve sözde taraflar arasında barış olmuş! Tam bizim Urfa tarzı bir barışma yani.
Neyse, Meselenin detayına ve eleştirilerime geleceğim ama Ahin Güneş kardeşim iddiayı haberleştirirken bende haberi kendi yorumumu katarak sosyal medyamda paylaştım.
Vay sen misin paylaşan!
Erzurum’dan bıyıkları iki yandan sarkık denyonun birisi basit darp iddiası haber ve yorumumun altına ‘’Başbuğ bilmem kim emreder!’’ notu ile ültimatom vermiş! Neymiş efendim; PKK’lı teröristler polisimize tokat atarken susanlar neden değerli başkanı eleştirirmiş! Başkan kendi adını unutana tokat atmak da haklıymış çünkü belediye başkanını unutan, bayrağını unutan, vatan ve milletini unutanlara dayak yemeliymiş!
Şimdi o arkadaş Başbuğ mottosu ile emir vermeye kalktığı kişinin bıyıklarını ona yedirecek bir Karacadağlıya yazdığının farkında değil. Arkadaş ülke de herkes Başbuğ herkes reis herkes başkan. Vatandaş kalmadı be! Kaldı ki; ulan bir darp haberini bile bölge halkını terörist ilan edecek düzeye indirmek de nedir? Kimsiniz lan ta Erzurum’dan Karacadağlıya emir veriyorsunuz?
Ayrıca neymiş; aslında başkan tokat atmamış da, sonradan çıkan arbede de yaralanmış birileri! Ve muhalif basın bunu abartmış. Behey beyinsizler; Ahin Güneş ve Ekrem Arpak’ın henüz iki aydır belediye başkanı seçilmiş isimle nasıl bir muhalefeti olabilir?
Oğlum siz ne içiyorsunuz merak ediyorum gerçekten?
Başkan çıkar yazılı bir açıklama gönderir, meselenin aslını anlatır biz de yayınlar veya yayınlamayız. Olmadı mahkemeye verir arkadaş. Kimin haddine kendi kabahati üzerinden benim siteme kabadayılık taslamak?
Merak ediyorum doğrusu; Urfa da bu skandalı bakanlığa götürecek kadar duyarlı milletvekili var mı?
Merak ediyorum; belediye başkanının adını unuttu diye ilçe kaymakamının tokat atıp atmadığına dair soruşturma açılacak mı?
Sahi, bazı kaymakamların belediye başkanı ile uyumlu çalışmayı abarttığı sadece bizim Urfa da görünen vakadır…
GELELİM MESELENİN ASLINA…
İddiaya göre Harran ilçemizin bir okulunda gerçekleşen resmi törende okul müdür yardımcısı konuşmasına protokolde yer alan Harran Belediye başkanının adını söylemeden başlıyor!
Elbette protokol adamı vardır ve elbette ilçe belediye başkanı protokolde yer alıyorsa mutlaka makamına saygıda kusur edilmemelidir. Buna kimsenin buna itirazı olamaz lakin oruçlu olduğunu ve tamamen yorgunluğa bağlı bir unutma olduğunu ifade etmesine rağmen yine iddia edildiği gibi okul müdürü yara alacak şekilde darp edilmişse işte burada itirazım var arkadaş…
İddia edilen olayın Harran ilçemizde gerçekleştiğini ilk duyduğumda doğrusu meselenin aile içi olduğunu düşünerek çok da önemsemedim! Öyle ya; ilçe kaymakamı ve jandarma ile emniyet amiri dışında milletvekilinden belediye başkanına; nerede ise bütün kurumların başında bulunanlar aynı aileden aynı soyadından olunca Harran diğer ilçelerimizden bağımsız bir farklı konsepte sahiptir!
Dolayısı ile iddiaya konu olan darp olayının her iki tarafı da aynı ailedendir nasıl olsa müdür ve müdür yardımcıları da aynı soyadı taşıyorlardır diye çok önemsemedim…
Gelelim olayın vahametine. Sayın başkanı bir kez gördüm ve gördüğüm kadarı ile genç, enerjik, bir şeyler yapmak için çırpınan bir belediye başkanı vardı. Ne olursa olsun belediye başkanı olalı sanırım iki ya da üç ay oldu.
Eğer iddia doğru ise Sayın başkana sormak isterim: Sevgili başkan; salt adınızı unuttuğu için bir eğitimciyi darp etme yetkisi ne zamandan beridir belediye başkanlarının veya yakınları ile korumalarının yetkileri arasına girdi?
Sevgili Başkan; adınız soyadınız ne zamandan beridir ilçe sakinleri veya eğitimcilerinin ezberinde olmak zorunda kanunu geldi? Sahi merak ettiğim için soruyorum başkanım; hani yüzyıllardır dünyaca bilinen Harran felsefesinin fikir babası sizsiniz de bizim haberimiz mi yok?
Mesela yoksa Göbekli Tepe’yi bulan büyük arkeolog siz misiniz? Ne bileyim aslında rahmetli Kazancı Bedih bütün eserlerini sizden mi aldı?
Öyle ya; insanın ismini unuttu diye bir eğitimciyi yaralayacak kadar darp etmesinin hiçbir hukuki, vicdani, insani yanı olamaz ama hani öyle büyük başarılara imza atmışsınızdır ki; bir an ‘’Nasıl benim adımı unutursun?’’ diyerek sinirlerine hâkim olamaz.
Eğer ilçe milli eğitim müdürünün de kaymakam beyden tokat yediği iddiası doğru ise; ilçenin tek mülki amiri konumunda bulunan bir kaymakam nasıl olur da sinirlerine hâkim olamayarak bir eğitimciye tokat atar ve sonrasında o eğitimci hala üzerinden çıkarmadığı darp izi taşıyan elbiseleri ile makama çağrılıp özür diletilir?
İddiaya göre yazıp durmamın sebebi malum; gazetecilik etiği ve gereğidir yoksa müdürün kanayan bacağının resmi utanç tablosu olarak duruyor karşımda!
Kaldı ki iddia bizim değil; hala davasını çekmemiş eğitimcimizin iddiasıdır…
Aklım almıyor arkadaş; Urfa da neler oluyor böyle?
BUNUN ADI FETÖ TAKTİĞİDİR / YOKSA SİZ FETÖCÜ MÜSÜNÜZ?
Köşe yazarlığına başladığım ilk zamanlar klasik bir siyaset yazarı olarak bildik konuları ele alıyordum… Hey gidi günler hey… Ne güzel sadece bazı siyasilerin rüşvet, ihale yolsuzlukları, vurgunlarını kaleme alıyor; kirli ayak oyunlarını okurlarım ile paylaşıyor; arada bir de yengeler kâbuslarıma giriyordu!
RUHAHİSTAN ÜLKESİNDEN MASALLAR’ı anlattığım köşe yazılarımın kahramanları Farkushan Paşa, Toto Paşa, Fırfırok Paşa, Göbekli Markushan Paşa gibi masum adamlardı sadece…
Bu paşaların bütün rüşvetlerini, ayak oyunlarını, ihale vurgunlarını, siyasi kurgularını yazdım ama tekine dair bir gün olsun belden aşağı bir köşe yazmadım. Oysa hepsi de senin benim kadar erkektiler!
Ya arkadaş ‘’Anam ananı bilmem nerde gördü!’’ hikâyesini kaleme aldırmayın bana. Yahu bu iddiayı ortaya atanların Ankara da çok masum kaldığını mı sanıyorsunuz ve yine bana kâbus gördürmeyin…
Ne güzel torpildi, rüşvetti, tefecilikti, ihale vurgunuydu nasıl sömürüldüğümüzü yazıyordum! Bu belden aşağı rezil tarz da nerden çıktı arkadaş? Bırakın ağız tadı ile nasıl sömürüldüğümüzü yazalım!
Oysa şimdi ne hale geldi memleket…
O Urfa gitti yerine sürekli muamma ses kayıtları, belden aşağı aşağılık, çirkin videolar, görseller iddialarının içine ettiği siyaset ortamı geldi!
Bakıyorum da; kimsenin yerel seçim sonrası gerçekleşen değişimden, gelen, gelecek hizmetlerden, yapılması gerekenlerden, projelerden bahsettiği yok! Varsa yoksa ‘’O şununla bu bununla’’ rezil dedikodular!
Bu hızlı değişimin altında yatan nedeni biliyorum ve açıkça diyorum ki; yeni Urfa siyasetinin üzerine karabasan gibi çöken bu alçakça karalama anlayışı tam bir fetöcü taktiğidir!
Bakınız; kim ne derse desin Fetö Terör Örgütü hem Urfa da hem ülke de güçlü varlığını koruyor ve hala akrep gibi zehirli bir anlayışla devam ediyor…
Beni tanıyanlar bilirler ki; masum ve mazlum olduklarına inandığım KHK Mağdurlarını savunurum… Peki, hiç düşündünüz mü; ne kendisi ne tek bir yakını dahi KHK Mağduru olmayan bir sanatçı, yazar neden savunur bu mağdurları?
Ben size söyleyeyim; çünkü Fetöcü namussuzların en iyi bildiği şey iftira atmak, karalamak ve kendinden olmayanları yalnızlaştırmak, itibarsızlaştırmak!
Çünkü Fetöcü namussuzların bildiği en iyi taktik insanların sosyal medyalarını ele geçirmek, özel hayatlarına dair kumpaslara imza atarak müthiş bir algı operasyonu yapmak. Bu konuda inanılmaz stratejik ve başarılılar!
Bugünlerde Urfa da hepsi de insanların özel hayatlarına dair ve temel amacı şehrin dinamiklerini birbirine kırdırtmak olan yığınla çirkin iddialar dolaşıyor…
Ha, diyebilirsiniz ki; ‘’Yahu Ekrem; ya iddia edilen bir şehri, bir toplumu ilgilendiriyor ve kamuoyunun vicdanını yaralayacak; fakir fukaranın alın terini sömürenlere ait olsa da mı?’’
Elbette değil ve elbette her türlü çirkinlikle mücadele edilmeli ama
Kardeşim; bireyleri, kurumları, partileri belden aşağı söylemlerle itham ediyor veya bu yönde elinizde bilgi belge varsa kanuni yoldan ne gerekiyorsa yaparsınız. Kanuni yönden yapmam diyorsanız çıkar adam gibi elinizdekileri paylaşır ve iddianızı ispatlarsınız. Aksi halde benim için birer potansiyel fetöcüsünüzdür arkadaş…
Bir de çirkin iddiaları gündeme getirmek için meseleye alakasız isimleri dâhil ediyorsanız siz fetöcülüğün kralısınız!
Diyelim ki iddianız da haklısınız ve gerçekten elinizde bu iddiayı hukuken ispatlayacak bilgi belgeleriniz var: Yahu yine bununla mücadele etmenin yöntemi kişilerin özel hayatını deşifre etmek değil…
Bireyin bağlı olduğu kurum, kuruluş varsa partiye gider durumu iletirsiniz. Bu çirkeflikte nedir?
Bakınız; ben manavsam rakibim olan manavı ancak taze meyve sebze satmadığı üzerinden eleştirebilir ve bunu belgeleyerek kamuoyu ile paylaşırım. Yoksa bana ne adamın nerede ne zaman kiminle haşne fişne hallerinden?
Ve eğer ben siyasetçi isem rakibi yapmadığı hizmetler, yaptığını bildiğim rüşvet, ihale vurgunu torpil gibi yüz kızartıcı suçlar veyahut liyakat yoksunu olduğu için yapamadıkları üzerinden eleştiririm. Bana ne özel hayatından arkadaş?
Asla fetöcü taktiği ile kimsenin telefonunu, sosyal medyasını ele geçirme kaygım olmadı. Salt ortalığı bulandırmak için masum insanları ağır töhmet altında bırakmadım.
Çünkü bunun adı alçaklıktır, bunun adı düpedüz fetö taktiğidir. Şimdi son bir iki aydır bilgi belge olmadan Urfa kamuoyunu bir takım iddialar ile rahatsız edenlere sesleniyorum: Bilgi belgeniz var da yayınlamıyorsanız tek bir soru sorarım size;
Yoksa siz fetöcü müsünüz?
Yahu yakın geçmişe kadar kadınlarımızın büyük kavgaları başındaki puşiyi çıkarıp yere attığında durduracak kadar kadının kutsallığına saygı gösteren Urfalılara ne oldu?
Ne oldu da özel ilişkiler dedikodusu ile siyaset yapacak kadar alçaldık böyle?
Lütfen elimden rüşveti, ihale vurgunlarını, torpili yazma hakkımı almayın! Ve bundan sonra kim kimi elinde belge olmadan suçlarsa potansiyel fetöcü adayı olarak deşifre ederim! Yeter be; başlarım sizin siyasi ihtiraslar yüzünden bitmek bilmeyen algı operasyonlarınıza!
Yahu hiç mi empati yapamıyorsunuz arkadaş? Aynı şey size yapılsa ne düşünürsünüz? Gerçi bir fetöcünün aklı pislikten, ihanetten, rezil kumpaslardan başka neye çalışır ki?
*Urfa da tarım ve hayvancılık bitme noktasına gelmiş.
*2019 Göbeklitepe yılı bitmek üzere ama hala tek bir etkinlik yok!
*Eğitim yerlerde sürünüyor!
*İddiaya göre J DEDAŞ Halkı soymaya devam ediyor!
*Gençler uyuşturucu batağında!
*İşsizlik bel büküyor!
*Esnaf kepenk kapatma noktasında!
Ama kimin umurunda? Varsa yoksa koltuk kaygısı ile alçakça algı yapmak! Yazıklar olsun…
AĞABEY ŞART ARKADAŞ!
Sevgili Dostlar; görüldüğü üzere her bağlamda alabildiğine yozlaşan, kirlenmiş siyaset ve ahlaki çöküntünün kâbus gibi üzerine çöktüğü bir süreçten geçiyoruz.
Böyle süreçler altından kalkılması oldukça zor ve derhal önlem alınmazsa telafisi olmayan yaralara sebep olacak kadar tehlikelidir…
2 Milyonluk Urfa’nın bu siyasi, kültürel ve ahlaki krizden çıkmasını tek yolu da şehri yeniden ayağa kaldıracak bilgi birikimine, vizyona sahip; değer yargıları ve üzerinde taşıdığı vicdan, merhamet, hoş görü vasıfları ile halk da karşılığı olması şarttır.
İşte Urfa’nın bu ağabeyini, liderini derhal bulması artık kaçınılmaz oldu…
Yorumlar
Kalan Karakter: