Karacıların komutanı tatbikat sırasında bir asker çağırmış. Asker:
-Emret komutanım" diyerek yanına gitmiş.
Komutanı yere yatmasını istemiş. Daha sonra da bir tanka askerin üzerinden geçmesi için emir vermiş. Asker kılını bile kıpırdatmadan yattığı yerde beklemiş ve malumunuz ezilmiş. Komutan diğerlerine dönerek:
-İşte cesaret" demiş.
Havacıların komutanı bir asker çağırmış. Asker:
-Emret komutanım" diyerek komutanının yanına gitmiş.
Komutanı helikoptere binmesini emretmiş. Asker helikoptere binmiş ve havalanmış. Daha sonra komutanı askere aşağıya paraşütsüz atlamasını emretmiş, asker de emre itaat etmiş ve atlamış. Yere çakılmış ve can vermiş. Komutan da diğerlerine dönerek:
-İşte cesaret" demiş.
Sıra gelmiş denizci komutana. Denizci komutan askerini çağırmış. Asker çakı gibi hazır ola geçmiş ve
-Emret komutanım" demiş. Komutan;
-Derhal denize atla ve 10 dakika yüzeye çıkma" demiş.
Asker;
-Hadi lan!" demiş. Komutan diğer komutanlara dönerek:
-İşte asıl cesaret bu" demiş.
....
Asıl cesaret bir ülkede, şehirde, coğrafyada yaşananlara, zulümlere, zamlara, yolsuzluklara, haksızlıklara katlanarak yavaş yavaş ölüp yok olmak değil, halkın düzenini bozup, kendi düzenini sağlayanlara "HADİ LAN!" diyebilmektir.
Sevgili Dostlar; işte 45 yıllık ömrüm, 10 yıllık edebiyat, 7 yıllık profesyonel müzik ve son 3 yıllık köşe yazarlığı hayatım boyunca olmaya çalıştığım profil denizci askerin rest çeken duruşunun aynısıdır.
Kaldı ki dini, dili, ırkı, renkli, ideolojisi, partisi, takımı, makamı, statüsü, gücü, boyu posu, ekonomik durumu ne olursa olsun insan olmanın gerektirdiği duruş da bu askerin ve komutanının duruşudur...
Bakın iktidar demiyorum: Siyasal İslam’ın hayatımızın içine ettiği ve bütün değer yargılarımızın yerle bir olduğu son 20 yılın Parti ve güç yalakalığı önce sanatı ve sanatçı olmayı; sonra bilimi ve aydın olmayı, basını ve onurlu basın mensubu olmayı, kardeşliği, dostluğu, komşuluğu, arkadaşlığı, vicdanı, merhameti, dürüstlüğü, vefayı nihayetinde insan olmayı bitirdiği süreçte en temel sorunumuz sevgisizlik ve içimize sinen zavallı korkak hallerimizdir...
Kendine dokunmayan yılanla sevişirken yılanın zehrini akıtacağı günü bekleyen koyun sürüsü olmayı seçtiğimiz gün öldük aslında!
Şu tabloya bakar mısınız lütfen!?
Peygamberler Şehri olarak bilinen ve dünyanın en zengin su, tarım arazileri, tarihi bulgularına sahip bir şehirde ülkenin en yoksul insanları olarak yaşamanın çelişkisine dahi ses çıkaramayan zavallı korkaklar olduk.
Mesela kimse de çıkıp "Yahu, 17 yıldır Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri baz alındığında iktidarın kalesidir Şanlıurfa! Buna rağmen neden hala köy yolları ortaçağ gericiliğimden kalma rezil; neden sanayi gelişmiyor, neden turizmden hak edilen pasta alınamıyor ve neden dışarıya en çok beden işçisi göçü veren şehir biziz? " diyemiyor?
Çünkü şehir de basın yok!
Çünkü şehirde STK yok!
Çünkü; şehirde namusu ve onuru ile kalem çalan bir avuç gazeteci ötelenmiş, hak gasplarına uğramış, dışlanmış iken; yıllardır kendini Urfa Halkına dürüstlük abidesi diye yutturan bazı Fetöcü, kumpasçı, şantajcı isimler ise resmen belediyelerde makam, İŞKUR üzerinden eşlerine maaş, çalışanlarının maaş ve SGK PRİMLERİ ödenmek sureti ile ödül verilmiş ve birer kapı havlayıcısı haline getirilmiş!
Şahsi fikrim odur ki Şanlıurfa'yı paraşütsüz bir şekilde yere doğru çakılmaya iten gerçek neden halka "Hadi Lan!" demek yerine kendi çıkarların için halkı sömürenlere "Hayda bre, çok yaşa!" şakşakçılığını yapan bir takım sözde gazeteci cenahıdır...
Peki, aslında gazetecilik nedir ve kimdir gazeteci?
Gazeteci, gazetecilik mesleğini icra eden; güncel olaylar, akımlar, konular ve kişiler hakkında bilgi toplayıp, olabildiğince tarafsız bir şekilde yayımlamaya gayret gösteren kişidir.
Gazeteciliğin temeli, insanların haber alma hakkını teslim etmesidir. Bu cümle size basit ve sıradan gelebilir. Ama aslında haber alma hakkına tecavüzün sonuçları ağır travmalar, toplumsal kaosa sebep olacak kadar üzücü sonuçlar doğurur...
Ekrem Arpak' a yakışan üslup ile örnekleyelim: Diyelim ki; tamimiyle hukuksuz uygulamaları ile Şanlıurfa da çiftçiliğin bitme noktasına gelmesine; esnafın ciddi zarar görmesine ve vatandaşın belinin bükülmesine sebep olan bir enerji dağıtım şirketi var! Bu şirket asgari ücret verdiği personeline kaçak elektrik tespiti başına 125'er lira vermek sureti ile çalışanlarını aboneleri tuzağa düşüren, zorda bırakan ve enerji hırsızı etiketi vuran birer avcı haline getiriyor! Yetmiyor, ek tüketim, dağıtım, güvence, hizmet bedeli ve daha sürü ile hukuksuz kalemler ile faturayı olduğunun 10 katı şişiriyor! Üstüne de tarihte görülmemiş uygulamalar ile her ay Urfa da tahsil etmesi gereken 37 milyon yerine 100 Milyon haksız kazanç elde ediyor ve Şanlıurfa halkının bundan haberi yok!
Şanlıurfa çiftçisi, esnafı, yoksul halkı da bundan habersiz yaşamaya devam ederse bir süre sonra tarım bitecek, haneler enerji şirketinin hacizleri altında rezil olacak!
İşte gazetecilik böyle bir olayı eğip bükmeden halkı bilgilendirmek zorunluluğu olan bir meslektir. Toplumun bir olaydan haberdar edilmesi de böylesine önemlidir.
Yine diyelim ki; şehre kaynağı belli ve bazı siyasilerin karıştığı iddia edilen tefecilik kâbusu çöktü!
Bu çete enerji şirketinin belini büküp kucaklarına ittiği mazlum Çiftçiler başta olmak üzere, iflas noktasına gelmiş küçük esnaf, kredi borcu altında ezilen zavallı vatandaş ve dahi bazı kurum Kuruluş çalışanlarının hayatlarını karartmış!
İşte gazetecilik böyle bir olayı eğip bükmeden halkı bilgilendirmek zorunluluğu olan bir meslektir. Toplumun bir olaydan haberdar edilmesi de böylesine önemlidir.
Gazetecilik böyle bir kâbusu kendini beş kuruşa satmadan, benamusluk yapmadan haberleştirmek sureti ile halkı kâbustan uyandırma mesleğidir.
Bugün Urfa’ya baktığımızda geneli itibari ile şehrin egemen güçlerine, iktidar partisine çalışan ile sayıları üçü beşi geçmeyen muhalif olmak üzere iki ayrı medya grubu var...
Ama unuttuğumuz bir şey var. İster egemen güçlerin maşası olsun ister olmasın bir gazeteci önce haberi doğru bir şekilde vermek zorundadır. Yok, eğer bu konuda da taraf ise bu meslekten acilen defolup gitsin. İnsan haklarının temel ilkelerinden birini bile yetine getirmeyen zaten gazeteci değildir...
Sokağa çıkıp az çok etrafında olup biten herhangi bir vatandaşa "Urfa’nın en temel sorunları nedir?" diye sorduğumuzda bir çırpıda alınacak cevaplar aşağıda sıralandığı gibi olur.
1) Kronik kanayan yara olan DEDAŞ zulmü!
2) İşsizlik!
3) Beytülmal hırsızlığı!
4) Eksik doktor, tedavi ve tanı merkezleri ile hasta yatak sayıları!
5) Tamamen ranta dönüşen taşımalı eğitim!
6) Eksik okul, derslik, branş öğretmeni sayıları!
7) Şehir içi trafik sorunu!
8) Şehrin kültürel ve ekonomik yapısı üzerinde ciddi zararları olan Suriyeli göçmenler!
9) Küçük büyük bütün ihaleleri yakınlarına peşkeş çekme telaşına düşen siyasetçi varlığı!
10) Şehirdeki kurumlara yakınlarını torpil ile yerleştiren siyasilerin varlığı!
11) Ortaçağdan kalma ve eşeklerin bile eşek halleri ile ikinci kez geçmeyeceğini rezil köy yolları!
12) Göbeklitepe, Halfeti, Harran evleri, Balıklıgöl başta olmak üzere sayısız tarihi esere rağmen turizm anlamında gereken adımların atılmaması!
13) Kışın sis nedeni ile cehenneme dönen yazın uçak seferlerinin az olduğu ve Türkiye de en yüksek havayolu bilet fiyatlarının uygulandığı havaalanı!
14) Birilerine rant sağlamak için şehrin göbeğine yapılan dolayısı ile trafiği felç eden otogar meselesi!
15) Kullanımı ilkokul çağlarında inen uyuşturucu belası!
16) Şehirde günden güne artan fuhuş!
17) Sürekli taciz, belden aşağı kumpaslarla halka hizmet yerine birbirlerinin kuyusunu kazan siyasetçi varlığı!
18) Yok olmaya yüz tutan Şanlıurfa spor acı gerçeği!
19) Borç yığını ve enkaz edebiyatı ile hizmetin durma noktasına geldiği belediyeler!
20) Nepotizm salgını ile kadroları şişen belediyelerde eksik profesyonel eleman sorunu!
21) Birbirinden başarılı 12 kaymakamı, vali yardımcıları ve ekibi ile şehri ayakta tutan valinin sırtına yüklenmiş 2 milyonluk bir şehir de bu emeğe karşı saygısızlık, vefasızlık ve çekememe sendromu!
22) Engelli vatandaşlara yönelik hiç bir hizmetin gelmemesi!
23) İktidarı ve 15 Temmuzu anmaktan başka şehre hiç bir katkıları olmayan; çoğunun gayesi sonrası seçimde siyasete atılmak olan STK'ların varlığı!
24) Siyasilerin kurumlar üzerine yaptığı baskılar yüzünden liyakatlı bürokrat ve eğitimcinin yerine iş bilmez isimlerin varlığı!
25) Yerlerde sürünen ve 79. sırada bulunan eğitim durumu!
26) Sürekli birilerine rant haline getirilen sözde imara açma projeleri ile devlet arazilerinin hiç edilmesi, yeşil alanların nerede ise tükenme noktasına gelmesi!
27) Fake sayfalar ile kişilerin özel hayatları üzerinden adeta itibar suikastı canavarının yaratılması ve bu canavara belediye desteklerinin verilmesi!
28) İç siyasetin sürekli kavga halinde olmasının şehri ikiye, üçe bölmesi!
Bunlara ilaveten her ne kadar yerelde habercilik, gazetecilik görevini, mesleğini ifa ediyorsanız olun; ulusal. Toplumsal sorunlara karşı da tepki vermek, toplumu ilgilendiren meselelere dair doğru haber yapmak da basın etiğidir. Mesela MEB Mülakat, KHK Mağduriyetleri, ETY, Süresiz Nafaka, toplu intiharlar vs vs gibi…
Şöyle bir geçmişe gidin lütfen ve saydıklarımın tekini yazan kaç Urfalı gazeteci var diye yoklayın hafızanızı… Boşuna yormayın kendinizi çünkü Urfa da siyasilerin şovuna dönüşen taziye ve düğün haberleri ile kaldırım, pohpohlama veya birilerini bel altı vurma haberleri dışında bulamazsınız.
Ben mi; hepsine dair kalem çalan namı değer deli çobanım…
Size birkaç örnek vererek Urfa basınının geldiği içler acısı halinin emarını birlikte çekelim istiyorum.
Malum, uzun yıllardır Urfa’nın en keskin ve dürüst, cesur kalemi diye 2 milyona yutturulan fakat son olarak yerel seçim sonrası maskesi düşen gazeteciden başlamak isterim…
Geçmişinde tıpkı ekurisi gibi Fetö elebaşı ve cemaatine övgüler yağdıran bu arkadaşın yerel seçimde pohpohladığı ve nepotizmden bağımsız tertemiz ilan ettiği iki eski belediye başkanı aday bile olamadı. Ayrıca iki eski başkana dair açılan bakanlık müfettişleri soruşturmalarında her türlü yolsuzluk ispatlandı ve devlet şimdi halktan çalınan paraları geri istiyor ama bu arkadaş halkçı ve çok dürüst bir gazeteci…
Aynı arkadaş eski BŞ Belediye başkanından 9 bin lira abonelik ücreti alana kadar acımasızca saldırdı! Bir süre sustu sonra da yerel seçim sürecinde Ak Parti BŞ Adayı Zeynel Abidin Beyazgül’e saldırdı!
Öyle ki; Beyazgül’ün Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaşadığı ceket düzeltme hadisesini alay konusu eden bu zatın ta kendisidir. Ve bu zat: Sitesi fetöcülükten kapatılmış, bir yandan Ak Parti SKM’den para alırken öte yandan Saadet Partisi adayından 10.000 lira alan ekurisi gibi seçim süreci boyunca Beyazgül’ün kaybedeceğini yazdılar, esnafa fısıldadılar ve alay dahi ettiler!
Ancak seçim sonrası BŞ Belediyesi tarafından 9.000 lira karşılığında aboneliği yenilenince birden bire Beyazgül hayranı kesildi ve yeniden Nihat Çiftçi’ye saldırmaya başladı! Bununla yetinmeyen arkadaş; Eski Eyyübiye Belediye Başkanı Mehmet Ekinci sayesinde ekmek parası kazanan bir başka isim gibi fake sayfa baronunun emrine girip; Mehmet Ekinci’yi bile eleştirmeye başladı.
Şimdilerde fake sayfa baronu zırto efendinin emir erleri olarak Beyazgül’ü savunduklarını sanan bu arkadaşlar aslında o fake sayfa baronu, kadın kimliği ile makale yazan korkakla beraber aslında Zeynel Abidin Beyazgül’e ne kadar zarar verdiklerinden bile habersiz; habercilik namına tek bir yazısı olmayan bir zavallıdır.
Yukarıda yadığım şehir ve toplumsal sorunlara dair tek bir haberi yoktur çünkü o kurumlardan da senelik abonelik ücreti almaktadır.
Bu arkadaşın en belirgin özelliği de şehrin en temiz milletvekiline karşı beslediği düşmanlıktır. Bu düşmanlığı da bugün kapıkulu olduğu fake baronunun dürtmesi ile ayyuka çıkmıştır.
Yaşça duayen diyebileceğimiz ve daha bir sene öncesine kadar Eyyübiye belediyesi ile Zeynel Abidin Beyazgül düşmanı olan bir diğer gazeteci ise bugünlerde yine Beyazgül hayranıdır çünkü Eyyübiye de makam sahibidir artık!
Sözde BŞ Belediyesi seçimlerini kimin kazanacağına dair yaptıkları anketlerde Cevheri’yi %54 ile kazanmış gösterip; seçim sonrası bir başka ilçe belediyesinde makam sahibi olandan tutun da: Eşleri İŞKUR üzerinden maaş alan, kendilerine ait işyerlerinde çalışan elemanlarının maaş ve SGG Primlerinin belediyeler tarafından karşılandığı gazetecilik anlayışı Urfa’nın lağım çukuruna hızla batışının temel sorunlarından birisi haline gelmiştir.
İşin bir de birisi polis diğeri teşkilatçı diğeri de eski siyasetçi ve televizyoncu 4 isim üzerinden insanların özel hayatlarına, namuslarına dil uzatan kumpaslar kuranlarla iş birliği yapan gazetecileri var!
Bunlar da tehdit telefonunu dinleyip, gerçek yüzleri ortaya çıkınca altlarına zıçan ve şerefsizliklerini Ekrem Arpak’ın üzerine sıçratma telaşına düşen onursuz tiplerdirler.
Sonuç mu; saydığım özellikteki bütün gazeteciler ve kumpasçılar bir şekilde bugün belediyelerden hatırı sayılır ödüller, makamlar kazanırken; yerel seçimde dağ köylerine dahi gidip Zeynel Abidin Beyazgül için destek isteyen; Ahin Güneş ile birlikte Cevheri’nin karşısında duran; ‘’Bunu yapan şerefsizdir, fetöcüdür, alçaktır!’’ cümlesi ile başlayan tek köşe yazısının sahibi Ekrem Arpak ise Zeynel Abidin Beyazgül düşmanı ilan edilmiştir.
Vali ile Zeynel Abidin Beyazgül arasında sorun var veya var olduğu söylenen küçük sorunları kaşıyıp karşı karşıya getirenler bugün şehirde değer görürken; seçim sürecinden çok önce bile bu şehirde BŞ Belediye başkanı, vali ve siyasi lider olarak gördüğüm M.Kasım Gülpınar ile il başkanının omuz omuza çalışmasının şehri kurtaracağını savunan ve son olarak Z.Abidin Beyazgül ile valimizin kucaklaşmasında, şehirde siyasiler arsında barış havasının esmesinde başrol oynayan Ekrem Arpak Beyazgül ve AK Parti düşmanı ilan edildi.
Neyse; Ahin Güneş kardeşimle ile beraber alnımız ak, başımız dik olduğu için kimlerin ne iftira attığı çok da umurumda olmadığı gibi konumuz ben veya Ahin de değildir. Konumuz, yazdıkları, yazmadıkları ile şehre sürekli kin, nefret, kaos ortamı pompalayan; para, harçlık veya abonelik aldıkları bazı isimlerin emri ile bir başkasının özel hayatına, namusuna dil uzatan bunları yaparken de toplumsal meselelere dair tek bir satır karalamayan ama son zamanlarda bilmem hangi mülki amirin, bürokratın, belediye başkanlarının, vekillerin akrabaları, yandaşları adı altında makam sahibi olan gazeteciliğin yüzkaralarıdır.
Son bir örnek ile Urfa yerel basının geldiği içler acısı halini bir kez daha ifşa edelim! Köşe yazarlığı hayatımda an itibari ile Ak Parti İl Başkanı Bahattin Yıldız’ın arkasından sallayıp; yüzüne gelince teneke olan o kadar çok insan tanıdım ki; dolayısı ile Bahattin Yıldız’a dair yapılan hiçbir algı operasyonu beni enterese etmiyor artık.
Varsa kendisi ile bir sorunum veya bilgi belgem varsa yanlış yaptığına dair: Önce karşısına dikilir sorarım. Baktım yanlışta ısrar ediyor ve bu yanlışı memlekete zarar veriyor çıkar aslanlar gibi açıklarım…
Gazetecilik bir kuruma, partiye, bireye, ideolojiye, inanca, makama körü körüne tapınma veya düşmanlık edeceğimiz bir alan değil; hepsinin yanlışlarını da doğrularını da yazabilmektir.
En önemlisi de halkın kanını emen enerji şirketinin soygunlarını dahi yazamayan adam zaten benim nazarımda gazeteci falan da değildir.
Gelelim fake baronuna; özelden mesaj atmak sureti ile kendisine de attım. Bak arkadaşım; Dini bütün, vicdan sahibi ve memleket için gerçekten bir şeyler yapmak isteyen Zeynel Abidin Beyazgül’ün, çok değer verdiğim değerli valimin ve bazı dostlarımın bendeki hatırını bitirme!
Andolsun ki; o hatırlar bittiği gün seni senin ofisinde paçavraya çevirecek bilgi ve belgelerimle gelir, seni rezil rüsva ederim.
Benimle uğraşma arkadaşım. Zeynel Başkanın haram tırnağına kurban olasın ama bu son uyarımdır. Benimle uğraşma!
Yorumlar
Kalan Karakter: